taha abdurrahman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
taha abdurrahman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2023 Cuma

İslam dünyasındaki Heidegger algısı

 Yirminci yüzyılın önemli filozofları arasında yer alan Martin Heidegger'in düşüncelerinin etkisini sadece Avrupa ile sınırlı tutmamamız gerektiğini biliyoruz. Ancak, Heidegger'in çalışmalarının etkili yorumcularından birinin, Fred Dallmayr'ın deyişiyle "onun çalışmalarını yeni kavramlara -özellikle 'Batı-dışı bağlamlara- uyarlamak çok büyük bir dikkati gerektirir. Kökü olmayan bir evrenselliğin baştan çıkarıcılığından kaçmak için kültürler, dinler ve sosyal yapılar arasındaki farklılıklar dikkatle değerlendirilmelidir... Onun düşüncesi (bütün felsefe yapanlar gibi) hakikatin sonsuz boyutlarına yayılmış olsa da Heidegger asıl olarak Almanca yazan 'Batılı' bir filozoftur. Onun eserleri birer makine ve teçhizat sevkiyatı gibi 'Batı-dışı' dünyaya ihraç edilemez." Dallmayr'a göre Batılı birçok akademik kurumdaki Heidegger'in felsefesi üzerine yürütülen çalışmalar bir aşamadan sonra büyük ölçüde verimsizleşip tekrara düşüyordu; bu ya Heidegger'in bir müzeye ya da mabede kapatılmış olması ya da asıl olarak siyasal bakımlardan varlığını yok etmeye yönelik acımasız bir saldırıya uğramasıydı. Heidegger'in eserlerinin ruhunu tekrara düşme tehlikesinden kurtarabilecek ümidini Dallmayr'a veren bir dizide yayınlanmış İslam Dünyasında Heidegger adlı derleme kitap. Yine de Dallmayr "Batı-dışı bağlam"larda yaşayan insanları uyarmayı ihmal etmiyor: "... Heidegger'in eserleri ayrı bir meydan okumadır... burada iki tehlike ya da tahrik söz konusudur: onun eserlerini okumak ya sadece yapıcı ya da sadece yıkıcı veyahut da devrimci bir faaliyet olmaktadır." İlk seçenekte Heidegger'i saygın kültürel geleneklerin muhafızı olarak değerlendirip bu gelenekleri modernite ve küreselleşmenin amansız saldırılarına karşı koruduğu düşünüldüğünü belirten Dallmayr ikinci seçenekte de geçmişi paramparça eden Nietzsche'nin üst-insanının bir muştucusunu bulmak işten bile değildir. Dallmayr, her iki seçeneğin doğru taraflar yakalamalarına karşın, genel resmi göremediklerini belirtiyor. Çünkü Heidegger için geçmiş ve kültürel gelenekler, şimdiyi ve geleceği aydınlatabilmek için yeniden yorumlanması ve yenilenmesi gereken bir kaynaktırlar. Heidegger'in "Geçmiş geleceği daima pusuda bekler" sözünü aktaran Dallmayr, onun bir tutucu olmadığı gibi Batı modernitesinin gözü kapalı bir destekçisi de olmadığını vurguluyor.

Önyargıları yıkmak

Heidegger'in eserlerinin ve düşüncesinin Lahor, Tahran, İstanbul, Kahire, Tunus, Rabat gibi önemli kültür ve medeniyet şehirlerini barındıran İslam dünyasında etkisini ve gördüğü ilgiyi tartışan metinleri içeren kitapta Ahmed Ferid, Charles Malik, Abdurrahman Bedevi gibi İslam dünyasında Heidegger çalışmalarının öncüsü addedilebilecek düşünürlerin yaklaşımları ile birlikte varoluşçuluk, hermenötik, öte-dünya bilgisi, ontoloji, teoloji gibi önemli felsefi konular ve disiplinler değerlendirilmekle kalmıyor; bütün bunların yanısıra, Hasan Hanefi, Taha Abdurrahman, Daryuş Şayegan, Seyyid Hüseyin Nasr, Fethi Meskini gibi yorumcular da ele alınıyor.

İslam dünyasındaki farklı araştırma sahalarında görev yapan birçok akademisyen ile kimi fundemantalist düşünürlerin kendi tepkici, modernlik karşıtı ve dini ideolojik tercihleri bakımından Heidegger'e nasıl yaklaştıklarını tartışan makaleler kitabın amacını da ortaya çıkarıyor: Heidegger'in İslam dünyasında fundemantalist bir tarzda ve indirgemeci bir biçimde değerlendirildiğine dair ifade edilen bir önyargıyı yıkmak. Kitap, bunu tersine, İslam dünyasında Heidegger alımlanışının karmaşık ve çeşitli boyutları olduğunu gösteriyor ve bunlar arasındaki benzerlik ve farklılıkları irdeleyen yazıları içeriyor.

Kaygı ve ölüm, metafizik ve hiçlik, şiir ve teori, İslam felsefesi ve Müslüman sufiler, Platon, Aristoteles, İbn Sina, Hölderlin ve Hafız gibi çeşitli perspektiflerden İslam dünyasındaki Heidegger algılarının ele alındığı kitapta bu algıların Pakistan'dan İran, Türkiye, Lübnan, Mısır, Tunus, Fas'a uzanan geniş bir coğrafyada Arapça, Farsça, Türkçe, Urduca, Fransızca dillerini kapsayan ifadeleri serimlenmeye çalışılıyor.

Beş kısımdan oluşan kitabın ilk kısmında Zeynep Direk Heidegger'in Türkiye'de alımlanışını, Amir Nasri İran'da çağdaş sanat teorisini, Nadir el-Bizri Lübnan'da akademik felsefeyi, Syvain Camilleri ise Mısırlı düşünür Hasan Hanefi'nin ilk dönem yaptığı Fransızca çalışmaları irdeliyor.

17 Mayıs 2021 Pazartesi

İlim amelin, amel de ilmin gereği

 İslam dünyasının önde gelen düşünürlerinden biri sayabileceğimiz Faslı dil, mantık ve ahlak felsefecisi Taha Abdurrahman, özellikle Wael b. Hallaq'ın tanıtımıyla son dönemlerde Batı etkisi altındaki dünyada da ön plana çıktı. O, çağdaş Arap entelektüellerin (sözgelimi Hasan Hanefi, Muhammed Cabiri, Muhammed Arkun gibi isimlerin) İslam düşünce geleneğiyle bir şekilde kurmaya çalıştıkları ilişkilerin başarısızlıklarının ve İslam dünyasında yaşanan birtakım yapısal ve entelektüel sorunların sebeplerinin modernliğe yönelik taklitçi ilgiden kaynaklandığını ileri sürerek tartışma masasını tersine çeviren bir fikri istikamet önerir. Ona göre Müslümanların yaşadığı sorunların tamamı İslam'dan değil, dış etken ve güçler sebebiyledir; dahası Müslümanların Batılı bilgi biçimlerine olan taklitçi bağımlılığı da bu sorunların katmerlenmesini getirir.

Taha Abdurrahman'ın Türkçe'ye "Amel Sorunsalı: Bilim ve Düşüncenin Pratik Temelleri Üzerine Bir Araştırma" adıyla çevrilmiş kitabı onun soyut evrenselciliği, moderniteyi, bilimciliği, küreselleşmeciliği, biyoteknoloji alanındaki gelişmeleri, rasyonalizm ve sekülarizmle özdeşleşen yaklaşımları eleştiren bir bakış açısı geliştiriyor. Taha Abdurrahman'ın kitabının ana konusunu Yaradan'a kulluk eden ve yaratılanlar üzerinde efendilik taslamayan amel oluşturur. Taha Abdurrahman için amel kelimesi sadece ibadetlerle ilişkili davranışları ifade etmez; o her türlü iş, tutum, davranış, üretim, hareket, etkinlik, uygulama, fiiliyata geçirme yahut gerçekleştirmeyi de amel olarak niteler. Ameli çok katmanlı ve birçok farklı yönden irdeleyen Abdurrahman, İslami ve Batılı amel anlayışlarını mukayese de eder. İslami açıdan kast ettiği amel kavramını içeriklendirmek amacıyla İslami dolaşım (tedavül) alanını bu zaviyeden tekrar inşa etmeye çalışan Abdurrahman, İslami alanın "ilim-amel ilişkisini tanımlayan ilkeler" olduğu konusunda ısrar eder. (Tedavül kavramı, kültür kavramından daha özel bir anlama sahiptir Abdurrahman'ın felsefi lügatinde. Ona göre her tedavülde olan kültüreldir, lakin her kültürel öge tedavülde olmayabilir. Bu noktada kültürün pratik karaktere bürünmemiş, birikerek teşekkül etmemiş ve tarihe mal olmamış unsurlar içerebileceği üzerinde hassaten durur.) Bu ilkelerden ilki amelin değerini önceler. Böylelikle herhangi bir amele istinat etmeyen birtakım sözler kolayca tartışma dışı bırakılabilir.

Bilginin kullanımı

İkinci ilke ise bilginin kullanımını içerir. Kişinin amel edeceği bilgiyi öğrenmesi ve elde ettiği bilgiyle amel edinceye kadar başka bir bilginin peşinde koşmamasını içerir bu ilke. Üçüncü ilke ise faydalı bilgi ilkesidir. Bu ilkeyle de kişinin ancak kendisiyle amel işleyebileceği bilgiyle ilgilenmesini kasteder. Bu noktada İmam Gazzali'nin "Amelsiz bilgi delilik; bilgisiz amel imkânsızlıktır" sözüne atıf yapmayı ihmal etmeyen Taha Abdurrahman, tarih boyunca birçok felsefi tartışmayı tetiklemiş "ilim-amel karşıtlığı" görüşünün Grek felsefesi kaynaklı olduğunu belirterek İslami alanda amelin bilginin, düşüncenin ya da teorinin bir şartı olduğunun altını çizer; üstelik "Allah bildiğiyle amel eden kimseyi bilmediğine varis kılar" hadis-i şerifine işaret ederek amelin kişiye, kendi kazandığı bilginin ötesinde başka bir bilgiye de mirasçı yapacağını belirtir. Arapça'da 'ilim' ve 'amel' kelimelerinin aynı harflerden ('ayn/ lâm/mîm) kaynaklandığını, bu iki kelimenin sözkonusu harflerin altı kombinasyonundan ikisini oluşturduğunu vurgulayan Abdurrahman, ilmi amelin, ameli de ilmin gereği olarak görür.

Bu kavrayış çerçevesinde klasik İslam felsefesine, akılcılığa, modern ahlak felsefelerine, liberalizm, sosyalizm, küreselleşme, sekülarizm vb. konulara dair eleştirilerini sıralayan Taha Abdurrahman'ın entelektüel ufkunu yansıtan bir çalışma neticede Amel Sorunsalı.