31 Temmuz 2019 Çarşamba

Devrim, edebiyat ve Marx’a dair diğer şeyler

Soğuk Savaş’ın bitmesi, tarihin sonu tezi vb. gelişmelerle birlikte entelektüel-siyasal çevrelerde sık sık duyulan bir iddiaydı kapitalizm karşıtı bir ideoloji olarak Marksizm’in ve Marx’ın öldüğü. Francis Fukuyama gibi liberal düşünürlerin Hegel-Kojeve esinli “tarihin sonu” tezleri bir yana, birçok Marksist ve sol eğilimli aydın da teessürle bu ölümü neredeyse kabullenen bir dil kuşanmışlardı. Bazıları ise elbette soruyu farklı sormak gerektiğini sürekli hatırlattı: Ölen Marx, yani Marx’ın fikirleri mi, yoksa bir siyasal-toplumsal proje olarak Marksizm ve sosyalizmler miydi? Kimileyin -ölü sayısını daha da az gösterme kaygısıyla olsa gerek- ölenin genel olarak sosyalizmler olmadığı, belki özel bir tür sosyalizmin vefat ettiği de iddia edildi. Bu türden ayrıksı görüşler haricinde entelektüel kamuoyunda yaygın bakış, hem Marx’ın fikirleri ve ideallerinin, hem bu fikir ve idealler çerçevesinde ifade bulmuş çeşitli Marksizmlerin hem de en genelde sosyalizmlerin tarihin derinliklerine gömüldüğünü savlıyordu. Fakat bu yaygın bakışa rağmen Marx’ın hayaletinin modern kapitalist hayatları rahatsız etmeyi sürdürdüğü de kabul edilmeliydi; bu hayaletin gerek entelektüel gerekse reel politika üzerindeki etkisi hiçbir zaman sıfırlanmadı. 
Farklı okumalar
Gerek entelektüel gerekse reel politik görüşler bakımından hem Marx’ı hem de onun ifade ettiği fikir ve idealleri en azından sorgulamak ve tartışmak hemen her zaman gerekliydi; çünkü modern entelektüel üretimin ve sözdağarının kılcallarına kadar sızmış bir Marksist gelenek ve onun sözdağarı hem dünyayı değiştirme tekliflerini içeren aktif politik hareketliliklerde hem de akademik hayatta sürdürülen bilgi uğraşlarında üretkenliğini bir biçimde korumaktaydı. Entelektüel bakımdan Marx ve Marksizmin birçok modern ve postmodern yorumu bulunurken hemen her ekonomik bunalımda, sokağa dökülen kitlelerde ve yeni bir takım toplumsal hareketlerde sürekli sözkonusu edilen bir birikim orta yerde durup durmaktaydı. Yine de buna karşın günümüz Marx yorumlarındaki kahir ekseriyetin dünyayı değiştirmenin bir pratiği olarak önerilen “devrim” fikrinin ve devrimci bir sınıf olarak “proleterya” kavramının fedasına dayandığını vurgulayabiliriz. Hece’nin Marx özel sayısının yaklaşık iki yıldır hazırlandığını ifade ediyor derginin yayın yönetmeni Rasim Özdenören. İki ciltlik özel sayının birinci cildinin editörleri Ramazan Yelken, Ömer Çaha, Ferhat Kentel ve Olkan Senemoğlu iken ikinci cildinin editörleri de Mehmet Can Doğan ile Hayriye Ünal. İlk ciltte Marx’ın hayatı, Marksist teori ve eleştiri, Marksist yöntem ve kavramlar, Marx sonrası teori ve uygulama, Marx ve İslam , Marx’a yöneltilmiş eleştiriler, Marksizm ve feminizm, Türkiye’deki Marksizm gibi konular ele alınırken ikinci cildin başat konusu da Marksizm ve Türk edebiyatı olarak belirlenmiş. 
İlk ciltteki makalelere editörler adına yazdığı sunuş yazısında Ramazan Yelken, özel sayının temel amaçlarından birinin Marx ve Marksizmin farklı okuma ve algı biçimlerini ortaya koymak olduğunu belirtiyor. Yelken’in Türkiye’de bütüncül bir biçimde algılanamadığını, genelde hep pratik siyasal bir hadise olarak bakıldığını ve fikri boyutlarının bu yüzden bir şekilde ihmal edildiğini vurguladığı Marx yorumlarını da düzeltme yolunda önemli bir çaba Hece’nin bu özel sayısı. Birinci ciltte bilhassa Pierre Macherey ile Bradley J. Macdonald’dan çevirlmiş makaleler ile Ahmet Demirhan, Faruk Karaarslan, Ramazan Yelken ve Ali K. Metin gibi isimlerin makaleleri dikkat çekiyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder