5 Temmuz 2019 Cuma

Şivli şivli şişirirdik!


Günlerce önceden hazırlıkları tamamladık. Kimimiz Eski Garaj civarından çöpe atılmış lastik, üstüpü, naylon, odun vb. bütün yanıcı maddeleri topladı. Mahalle içindeki boş araziye yığdı, ateşi kolayca yakmak için gerekli bütün bu malzemeyi. Kimimiz bu kadar yorulmamayı tercih etti, komşu mahalle çocuklarının topladığı yığından aşırdı malzemenin önemli bir kısmını. Kimimiz annesine babasına yalvar yakar oldu, çarşı pazar gezdirdi, en güzel feneri aradı; geçen yıl mum devrilince yanan o güzelim fenerimizin bir muadilini nihayet Attarlar içindeki bir esnaftan bulduk. Körüklü karpuz fener. Erkek çocukların en sevdiği fener türü. Fener yanınca cümle renkler yansır. Alı al, moru mor renklerle bezeli gövdesiyle salınır durur ipte. Kızların fenerlerinin körüğü ise yukarıdan aşağı olur, ipince gelin gibi selvi boyludur onların feneri. Bizimkiler gibi düzleme genişlemez, aşağıdan yukarı yükselir.

Karpuz fenerlerin körük kısmının tam ortasında bir mum yeri var. Mum oradan hareket etmemeli, ederse mumun alevi tutuşturur fenerin kağıt gövdesini. Hele kış ya da sonbahar mevsimi ise, hava rüzgarlıysa, az önce kopillerin sokaktaki iki elektrik direği arasına hemence gerdikleri ipe yeterli aralıklarla dizilmemişse fenerler, bir fener tutuştuğu an diğer fenerler de tehlikeye girer. Böyle rüzgarlı havalarda çoğu çocuk fenerini ipe dizmekten uzak durur, elinde gezdirir. Kimi çocuk çay askısını üç yüz atmış derece döndüren usta garsonları imrendirecek ölçüde bir beceriyle fenerini çevirip durur yukardan aşağı ya da çevresinde. Arada açar feneri, mumun durumunu kontrol eder, yerinden oynamış mı? Eğer yana kaykılmışsa mum, tekrar doğrultulur güç bela, neme lazım, fener yanıp kül olmasın da! Geçen yıl ben yaşamıştım, babamı kızdırmıştım. Dikkat etseydin ya, niye yeniden fener alayım sana! Zırlama! Adam olsaydın da yanmasaydı fenerin!

Nihayet ateş yakılmış, sokağın deli fişek çocukları ateşin çevresine dizilmiş, üzerinden her atlayana alkışlar tutulmaktadır. Sokağa çıkabilmek için annesine babasına yalvar yakar olmuştur kimimiz. Pencereden seyretmek ona göre değildir, ama anne baba bir türlü dışarıdaki kalabalığa katılmasına izin vermemektedir. Hastadır ya da hava rüzgarlıysa hasta olacaktır. Otursundur oturduğu yerde. Ağlar, zırlar çocuk, atlamayacaktır ateşin üstünden. Sözdür, yorulmayacaktır, üşütmeyecektir. Sözdür. Ne olur, çıksındır. İzin versinlerdir. Keyif almaktadır belki de anne-baba çocuklarının bu dil dökmelerinden. Bıyık altından gülümseyerek sokağa bırakmamak için hiç akla gelmeyecek bahaneler düzmektedirler. Çocuk kendisinden beklenmeyecek bir ciddiyetle her bahaneyi ayrıntılarına varıncaya dek çürütür, nihayet izni çıkartmayı başarır. Fenerini kapar, alaya katılır.

Ateşin üstünden atlayan bir kızcağızın eteği tutuşur, hemen ailesi müdahale eder. Eve gönderilir. Annelerinin babalarının kucağında ya da ellerini tuttuğu 2-3 yaşlarındaki bebeklerin bile katıldığı bir cümbüştür yaşanan sokakta, o boş arsada. Ateşin başında, çevresinde, fenerlerin dizildiği ipin karşısında. Hemen herkesin üstüne bulaşmıştır ateşin külü kokusu. Kimi çocuk da bulduğu camları islendirir fırsat yakalamışken; o isli camın ardından seyretmek ateşi, başka bir güzelliktir; her şey tıpkı yaz güneşine gözünü kısıp bakmak gibidir o camın ardından.

Bazen, bazı yıllar her mahallenin çocuklarının kendi aralarında birleşip düşman belledikleri mahallelerdeki çocukların fener alaylarını bozmaya, teccal çıkarmaya giriştikleri de görülmüştür elbette. Ama nadirdir bu, hemen her zaman çocuklar, büyüklerden daha usludur.
Geç vakitte sona eren şenliğin ardından evde uyumak için yorganı tepesine çeken her çocuğun rüyasına girmiştir ertesi sabah torbasını alıp toplayacağı şivlilik ganimeti. Sabah olur, hayrolur. Erkence kalkılır. Okula mı, şivlilik toplamaya mı? Sabahçı olup okula sabahtan gitmek zorunda olan çocukların okuldan kaytarma pazarlıklarının yanısıra başka bir pazarlık sürer anne babayla. Şivliliği nereden ne kadar süreyle toplayacaklarına dair bir pazarlıktır bu. Çok  uzağa gitmeyecektir. Bilinen, kaybolmayacakları sokaklardaki evlerden toplayacaklardır ne toplayacaklarsa. Çok kalmayacaklardır sokaklarda, iki saat sonra evde olmaları gerekir, olmazlarsa ceza alırlar. Surat asılır. En önemlisi sokaktaki çocuklarla birlikte gezeceklerdir, yalnız gezmeyeceklerdir, yalnız gezip kaybolurlarsa  anne-baba işin sonuna karışmazdır ha!

Elde torbayla sokağa çıkınca unutulur anne-babaya verilen bütün sözler, zorlu pazarlıklar sonucu elde edilmiş "şivlilik toplama hakkı" sonuna dek kullanılır. Önce tanış yüzler bulunmaya çalışılır şivlilik toplayan çocuklar arasında. Belki bunun pazarlıkları çocuklar arasında çok önceden yapılmıştır. Hangi çocuk hangi çocukla birlikte nerelerden şivlilik toplayacağının kararını çoktan almıştır. Şivlilik toplama timleri oluşmuştur çoktan. Artık ev sahipleri korksundur. Bir sokağa girilince hiçbir ev atlanmaz. Kimi ev sahipleri kapıda bekler, özellikle yaşlılar, evinde yalnız yaşayan, çocuk yüzü görmeye hasret yaşlılar, özenle hazırladıkları çerezleri gelen her çocuğun torbasına avuç avuç doldurur. Çocuklar arasında ayrı bir iletişim hattı da oluşturulur. Hangi ev ne tür bir çerez vermektedir, hangi evin verdiği çerez kıymetsizdir, anında öğrenilir; ona göre kapılar çalınır, ona göre şivlilik toplanır. Sadece üzüm-leblebi yetmez mesela bir çocuğa, az da olsa torbasında gofret olmalıdır; o çocuğun şivlilik toplama becerisini toplayabildiği çeşit sayısı belirler. Nadir bulunan, nadir verilen, "pahalı" çerezler o çocuğun kendini başarılı addetmesinin de bir yoludur.
Yol boyunca çocuk naraları hemen her zaman duyulur. Çalınan her kapının önünde söylenen bellidir: "Şivli şivli şişirmiş,/Erken kalkan pişirmiş,/İki çörek bir börek,/Bize namazlık gerek./ Şivliliiiiiiiiiiiiiiiiiik." Uluırmak'tan yola çıkılır, Uzun Harmanlar'dan geçilip Tırılırmak'a varılır. Bazen güzergah farklılaşır. Zafer'e yürünür Uluırmak'tan. Apartmanlar elbette bahçeli evlerde verilen şivlilikten daha değerli parçalar verecektir, öyle hissedilir. Arada, acıkılırsa torbadan çerezler yenir. Kimileyin yürümekten, kapı kapı gezmekten usanılır; bir sokağın başına oturulup hep birlikte torbalar açılıp toplananlar paylaşılarak yenir. Ama muhakkak  eve dönüş de düşünülür, toplananların tamamı yenmemelidir. Evdekilere verilen sözlerin tutulduğunun ispatıdır çünkü toplanan çerezler. Şivlilik (*) toplanmış, anne babayı kızdıracak başka bir şey yapılmamıştır.

Evde, avluda anneler maltızı yakmış, "pişi" kızartmaktadır. "Kaygana" da var mıdır? Olursa ne güzel olur. Kızartılan "pişi"ler annenin verdiği buyruk üzere konu komşuya dağıtılır. Bu iş de bittikten sonra, ganimeti gözden geçirmek mutlaka gereklidir. Avluda bir köşeye öylesine bırakılmış torba alınır; eve girilir, mabeynde kardeşlerle birlikte oturulur, torbalar açılır, ne var ne yok, bir siniye dökülür ve büyük ziyafet başlar.

Çünkü şivliliktir, çünkü Namaz Günü'dür, çünkü Alem'lere Rahmet Olan'ın vesile olduğu rahmetin bu âleme iniş günüdür!

(ÇETO, 9, Mayıs 2019)

------------------
(*) Şivlilik, Konya’da Hicri takvime göre üç ayların başlangıcı olan recep ayının ilk perşembesini cumaya bağlayan gecede ve Regaip Kandili sabahı çocuklarca yapılan kandil kutlama geleneğidir. Konya’da bu güne “ilk namaz” adı da verilir. Bu gelenek II. Selim'den bu yana sürdürülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder