22 Haziran 2014 Pazar

Şakacı felsefe!

“Zizek’in Nükteleri” onun felsefi, politik, psikanalitik düşünceleri için bir dizin sağlıyor. Slovaj Zizek’e göre nükte felsefi bir içgörünün kısa yolu olan eğlenceli hikâyelerdir.

Ünlü dil filozofu Ludwig Wittgenstein, iyi bir felsefe çalışmasının tamamen nüktelerle yazılabileceğini savlamıştı. Aslında Aristotelesçi ünlü phronesis (halk bilgeliği, basiret) kavrayışında da sık başvurulan söylemsel motiflerdendir nükteler. Gündelik hayatın karşamış işleyişi içinde denk gelinen vukufları işaret etmede günlük dilde sık sık başvurduğumuz deyim, atasözü, şaka, fıkra vb. dilsel yapıların hepsini “nükte” adı altında bir araya getirebiliriz. Ünlü söylem analizi teorisyenlerinden Slavoj Zizek’in yazıları da sık sık fıkralara, nükte ve şakalara yer verir. “Zizek’in Nükteleri” başlığıyla Slavoj Zizek’in diğer kitaplarının aksine yazılarından derlenen nükteler, fıkralar ve şakalar onun felsefi, politik, psikanalitik düşünceleri için bir dizin sağlıyor. Zizek’e göre nükte felsefi bir içgörünün kısa yolu olan eğlenceli hikâyelerdir. “Emniyet teşkilatındaki rüşvetçiliği dalgaya alan eski bir Yugoslav fıkrası vardır: Bir polis habersizce evine gider ve karısını besbelli şehvete ve heyecana kapılmış halde yataklarında çırılçıplak yatarken bulur. Acaba onu başka bir adamla bastım mı diye şüpheye kapılıp odanın etrafını yoklamaya başlar. Kocası yatağın altına bakmak için eğildiğinde karısının beti benzi atar; ama iki saniye süren fısıldaşmadan sonra, polis yüzünde tatmin olmuş, halinden memnun bir sırıtışla doğrulup ‘Kusura bakma canım, yanlış alarmmış. Yatağın altında kimse yok!’ der. Elinde ise sıkı sıkı kavradığı, yüksek meblağda bir deste para vardır.”

“Öteki’nin bilgisinin anahtar rolünü örneklemek üzere Lacancılar arasında yıllardır klasik bir fıkra anlatılır: Kendisini darı tanesi sanan bir adam akıl hastanesine kaldırılır, orada doktorlar onu bir darı tanesi olmadığına, insan olduğuna inandırmak için ellerinden geleni yapar; fakat iyileşip (darı tanesi değil de insan olduğuna inanıp) hastaneden ayrılmasına izin verildikten sonra, çok geçmeden tir tir titreyerek ve ödü kopmuş bir halde geri gelir kapıda duran bir tavuğun kendisini yiyeceğinden korktuğunu söyler. ‘Dostum,’ der doktoru, ‘sen darı tanesi değil de insan olduğunu çok iyi biliyorsun.’ ‘Ben biliyorum tabii ki,’ diye cevap verir hasta, ‘peki ya tavuk biliyor mu?’ Belli bir felsefi vukufu daha kolay ve kısa yoldan anlatmanın bir unsuru olarak nüktelere başvurur Zizek. Gerçi Zizek’in okuduğunuz üç kitabının ardından size bıkkınlık veren ölçüde tekrara düştüğünü, aynı içgörüleri farklı kelime ve yazma teknikleriyle tekrarladığını hissedersiniz. Ancak aktardığı nükteler ile benimsediği bakış açısını okura aktarma konusunda Zizek’in son derece başarılı olduğu da ortadadır.

4 Haziran 2014 Çarşamba

Heidegger’e meşakkatli bir yolculuk

Geç modern felsefenin en önemli düşünce simaları arasında yer alır Martin Heidegger. Fenomenolojinin kurucusu Edmund Husserl’in bu en parlak öğrencisinin 1928 yılında Fenomenoloji Yıllığı’nda ayrı basım olarak yayınlanan Seinund Zeit (Varlık ve Zaman) adlı kitabı o günden bugüne fenomenolojiden hermenötiğe, yapısökümden edebiyat teorilerine, antropolojiden teolojiye, mimarlıktan güzel sanatlara birçok farklı ve uzlaştırılamaz görünen alanda yankılanır. Yer yer tamamen kendisine özgü bir kelime dağarcığıyla, yer yer yanlış anlaşıldığını düşündüğü kelime ve kavramların ‘asıl’ anlamlarını tasrih ederek, yer yer de sıradan kullanımlara sahip kelimeleri kavramlaştırarak, çoğu kez yeni kavramlar icat ederek kurulan Heidegger’in zorlu felsefi dili iki dünya savaşı arasında yaşadığı Kehre tecrübesiyle şiir alanına da açılır.
Aslında Heidegger’in kendi deyimiyle “şiirlemeye” tam olarak ne zaman başladığını söylemek mümkün değildir. Batı metafiziğinin kapanışını ilan eden Heidegger düşünmesinin en baştan beri, kelime dağarcığı ve üslup olarak ne kadar meşakkatli olursa olsun şiir (bilhassa Hölderlin, S. George) ve mistik geleneğin (bilhassa Meister Eickhardt ve Angelius Silesius) diliyle üstü kapalı bağları olduğu gösterilmiştir.
Metafiziğin bir bütün olarak düşünmenin başarısızlığı olarak adlandırılabileceğini öne süren Senem Kurtar, Heidegger’le birlikte düşünerek “düşünmeye açılan yeni yollar”ın kapılarını aralıyor; Heidegger’in meşakkatli düşünce yolculuğuna daha bir yakından bakmamızı olanaklı kılıyor.
Heidegger için olduğu kadar onun için de “Düşünmek, bize en yakın olanın çağrısında başlar ve varlığın bizi sahiplendiği ‘yazgı’yı anlamaya doğru ilerler. Metafizik düşünme biçimi ve onun doruğu olarak görünen günümüz teknoloji dünyası, bize en yakın olanın çağrısını da varlığın bizi sahiplenme olanağını da yitirmiştir... Metafizik gelenek, düşünmenin kökeninde düşünülemez olanın var olduğu hakikatine sırtını dönmüştür. Belki de en önemlisi, düşünmenin ‘görkemli bir başarısızlık öyküsü’ olduğu hakikatine teslim olabilmektir. Yeni düşünme yolu, Heidegger’in ustalıkla vurguladığı gibi, her şeyi bir anda ve bir bütün olarak başaran tek seferlik bir devrim ülküsü değildir. Bu çetin patika, devrimin sürekliliğinin ve düşünmenin mutlak başarısızlığının yoludur.”
Kurtar’ın kitabı Heidegger düşünmesinin kendine özgü biçimlenişini Türkçe civarında ve cidarında anlamaya dönük özgün bir çalışma.