18 Şubat 2021 Perşembe

Farabi'de varlık, mahiyet, hikmet

 Farabi, klasik İslam düşüncesindeki Meşşai felsefenin kurucu ismi addedilir. Meşşailik genelde Platon'un öğrencisi Aristoteles'in felsefi yaklaşımını benimsemekle birlikte Aristoteles'te temsiliyetine kavuşan sisteme Platoncu ve Neo-Platoncu ögelerin ve tabii ki İslam inancının asla vazgeçilemeyecek unsurlarının bir şekilde dahil edilmesiyle ulaşılan bir yaklaşım olarak ifade edilebilir. Meşşailik ve hatta genel olarak İslam felsefesi noktasında oynadığı kurucu rol dolayısıyla Aristoteles için kullanılan "muallim-i evvel" (ilk öğretmen) tabirine paralel olarak Farabi için de pek çok kez "muallim-i sani" (ikinci öğretmen) dendiğine şahit oluruz.

Elbette Farabi bu kurucu rolü, kendisinden önce kapsamlı ve detaylı bir şekilde, Tanrı, âlem ve insan açıklamasını yapmasından kaynaklanır; öyle ki Farabi'nin açıklaması ondan sonra da birçok başka filozof tarafından benimsenmiş ve örnek alınmıştır. Son derece velud bir düşünür olduğu noktasında herhangi bir kuşkunun bulunmadığı Farabi, bu kapsamlı açıklamaya karşın, yine de daha çok mantık, ahlak ve siyaset felsefesi alanlarında yazdığı eserlerle tanınır. Onun Neo-Platoncu sudûr nazariyesini yeniden inşası da son derece orijinal görünür.

Farabi'ye aidiyeti hakkında birtakım şüpheler olmasına karşın Türkçe'ye Tahir Uluç tarafından çevrilen Füsûsü'l Hikme, varlık-mahiyet ayrımı ile başlayıp bu ayrım temelinde zorunlu ve mümkün varlık ayrımı yaparak Zorunlu Varlık'ın birliğini ispatlar. Zorunlu Varlık'ın bilme niteliğinin Meşşailik doğrultusunda açıklandığını ve bilgi temelli bir yaradılış teorisinin inşa edildiğini görürüz metinde. Tanrı'nın varlığına dair kanıtlar, ayrıca ruh-beden düalizminin temellendirilmesi, nefsin güçlerinin ele alınışı, vahiy ve mucizeye dönük Meşşai açıklama, yüce aleme ulaşmaya dönük çağrı ve teşvikler, manevi hazların maddi hazlardan daha üstün olduğu gibi temalar da metnin diğer unsurları arasında yer bulur. Bu bakımlardan Füsûsü'l Hikme'nin Tanrı, âlem ve insan konularını; yani bir bakıma, ontoloji, teoloji, kozmoloji, psikoloji ve epistemoloji alanlarında yer alan meseleleri ele alırken genel Meşşai çizgiyi takip ettiği söylenebilir.

Fakat, metnin Farabi'ye aidiyeti noktasındaki bazı şüpheleri de doğuran bir sebep olarak, bazı unsurların açıklamasında metnin genel Meşşai çizginin dışına çıktığı da gösterilebilir.

Huzur epistemolojisi

Sözgelimi, Tanrı'nın kendi zatına ilişkin bilgisinin temellendirilmesi ve Tanrı'nın eşyaya dair bilgisinin açıklanması hususlarında İşrakiliğin "huzur" epistemolojisinin kavramları sık sık kullanılır. Yine metinde, Suhreverdi'nin eleştirisine konu olan İbn Sina'nın yaptığı müşterek his-hayal (musavvire) vehim-hafıza (zakire) ayrımını göremeyiz. Diğer yandan metin, bu musavvire ve zakire güçlerini ayırmadığı gibi birleştirici bir şekilde de düşünmez.

Tasavvufî motifler

Metinde bu türden İşraki unsurlara rastlanmasının yanısıra kelamî ve tasavvufî motifler de yer alır. Sözgelimi metin birlik-çokluk ilişkisini Meşşailikte olduğu gibi sudur nazariyesiyle açıklamak yerine vahdet-i vücûd kozmolojisiyle, yani İbn Arabi'ye ait zuhur ve gölge metaforlarıyla ifade eder. Hatta metne verilen Füsulü'l Hikme isminin İbn Arabi'ye ait Füsusü'l Hikem'e doğrudan telmihini bir rastlantı olarak düşünmememiz gerektiğini salık veriyor. Ayrıca, kıyamet günü Allah'ın görülebileceğini açıkça ifade edişiyle Meşşai felsefede bulunmayan, kelamî bir yaklaşımın da metinde yer aldığını belirtelim.

Bütün bunlardan yola çıkarak aslında klasik İslam düşüncesi içerisindeki çeşitli ekol ve geleneklerin bizim zannettiğimizden daha fazla içli dışlı olduğunu belirtebiliriz. Eserin Farabi'ye ait olup olmadığı hususunda da bu noktanın göz önünde tutulması gerekiyor neticede.

Devrimden sonra felsefe

 Yirminci yüzyıldaki kültürel ve fikri iklimin ana konturlarını belirleyen üç felsefi yönelimden biri olarak kabul edebiliriz analitik felsefeyi (diğer ikisi elbette fenomenoloji ve yapısalcılık). Fenomenolojinin tersine, yapısalcılıkla birlikte kendi sonuna şahit olan, "öte"sine (tıpkı yapısalcılığın olduğu gibi onun da 'post'u çıkarılmıştı) maruz kalan analitik felsefe bir ucunda İngiliz idealist filozof Bradley'in diğer ucunda yirminci yüzyılın iki-üç filozofu arasında mutlaka adı geçirilen biri, yani Wittgenstein'ın bulunduğu bir oluşum evresi çerçevesinde ele alınabilir elbette.

Türkçeye 'Felsefede Devrim' başlığıyla çevrilmiş, bir konferans organizasyonun dokümanlarını teşkil eden kitapta konferansın açılış konuşmasını yapan ünlü dil ve zihin felsefecisi Gilbert Ryle'ın analitik felsefenin doğuş şartlarına ve genel yönelimlerine ilişkin özetini farklı konuşmacının Francis Herbert Bradley, Gottlob Frege, Russell ve Wittgenstein, G. E. Moore, Viyana Çevresi ile Wittgenstein hakkında altı konuşmacının sunumu ve iki konuşmacının da sunumlara dair ayrı ntılı çözümlemeleri yer alıyor. Kitabı derleyen ise Alfred Jules Ayer.

Kafa tutmada ortaklar

Analitik felsefenin başlangıcına Frege ve Bradley'in çalışmalarını yerleştirebiliriz. Her ikisinin de psikolojizme, yani David Hume'un mirasını sürdüren John Stuart Mill'in öğretilerinde başat addedilebilecek bir ögeye 'kafa tutma'da ortaklaştığını belirten giriş konuşmasında Gilbert Ryle, onların farklı şekillerde ve farklı vurgularla bir yanda psikoloji diğer yanda mantık ve felsefe kalmak üzere önemli bir ayrıma gittiklerini belirtiyor. Ryle'ın Frege ve Bradley'de ortak olduğunu savladığı temel düşüncelerden biri de şudur: Frege ve Bradley'e göre bir düşünce ve yargının, işlevsel bir birlik olduğu, ayırt edilebilir özellikleri haiz olsalar da ayrılabilir parçalardan mürekkep olmadıkları belirtilebilir. Bu sebeple bir önermede fiil, isim ve sıfatlara; onların fiile ihtiyaç duyduğundan daha fazla ihtiyaç duymaz.

Yine Gilvert Ryle'a kalırsa Frege ve Bradley'in argümanların tümüne mantıksal çıkarımlar olarak bakmadığını keşfetmek önemlidir. Mantık, argümanların düzenlenişinde sırf "özne-yüklem" örüntüsüne dayalı tasımsal boyuta önem ve öncelik atfedip argümanlardaki farklılıkları ortadan kaldırmamalı, mantıksal biçimin çeşitli farklılıklarını da inceleyebilmeliydi. İki isim arasındaki başka bir ortaklığı bir düşüncenin doğruluk ya da yanlışlığının kriteri olarak başvurulan 'nesnel gönderge'nin statüsünün belirlenmesinde ortaya çıktığını belirtiyor Ryle. Ryle'a göre, her iki isim de 'nesnel gönderge'nin dışsal değil, içsel olduğu noktasında hemfikirdir. Ryle için de düşünmeyi başarılı ya da başarısız kılan şeylerden söz etmeksizin tarif etmek, kriket oyunundan söz etmeksizin vurucunun hareketlerini tarif etmek gibi algılanabilir.

Hem Bradley hem de Frege için anlam kavramının felsefi söylem için vazgeçilemez, hatta kontrol edilemez bir araç olduğuna işaret eden Ryle, araç ile aracın aktardıkları arasındaki ayrımın psikoloji ve filoloji gibi olgusal soruşturmaları mantık ve felsefe gibi kavramsal soruşturmalardan ayıran şey olduğunu da ekliyor.

20. yüzyıl felsefesinin bir yerde 'anlam' kavramının öyküsü olduğunu tavzih eden Ryle, bu çerçevede anlamların; Moore'un analiz ettiği şeyler, Russell'in mantıksal atomlarının atomları, mantıksal mülahazaların, Frege ve Russell'in aritmetiğe dayandırmaya çalıştığı antinomi taşıyan kelime formlarını yasaklayan şeyler, Viyana Çevresi'nin 'turnusol kağıdı' olarak önerdiği şey, Tractatus'taki Wittgenstein'ın nitelemeleriyle formel mantık ve felsefenin sözde önermelerini reddettiği şeydir. Kısaca söylemek gerekirse, anlamlar, felsefe ve mantığın farklı şekillerle de olsa, re'sen ilgilendiği şeydir.

Analitik felsefede etkili olmuş isimlerin neler düşündüğü ve felsefenin mahiyetine ilişkin değerlendirmeler birçok bakımdan 20. Yüzyıldaki felsefi eğilimlerin önemli bir kanadına ışık tutacak nitelikler taşıyor.