7 Ocak 2021 Perşembe

Nietzsche'nin tüm kavramlarına aşinalık için...

 Gerek benimsediği üslupla gerek eleştirel tutumuyla gerekse yazma tarzıyla modern felsefenin en ayrıksı isimleri arasında hemen her zaman ilk sırada anılacak isimdir Friedrich Nietzsche. Platon’dan bu yana gelişmiş bütün felsefe tarihini, felsefi spekülasyonları kendine has bir edebi dil ve jargonla, ironi, kinaye ve metaforlarla bezediği bir üslupla eleştiren; sadece ahlak, estetik vb. disiplinleri konu edinmeden neredeyse bütün bir hayat, varlık ve evren tasavvurlarını yeniden biçimlendirmeye çalışan bir felsefe ortaya koydu.

Çoğu kez ismi nihilizmle birlikte anılsa da nihilizmin ne olabileceğini tarif edenin de Nietzsche olduğunu biliyoruz. Kendisini henüz yönü tayin edilmemiş nihilist bir dönemin düşünürü addeden Nietzsche’nin evrensel saydığı bu dönemde sözümona yüce kavramlara ve yol gösterici düşünme şemalarına sahip olmayan tek düşünür olduğunu vurgulaması da ayrıca dikkat çekicidir. Sokrates’in akılcılığının temelinde içgüdü gevşekliği ve anarşizmi gören Nietzsche’nin felsefecilerin bize mantıkla zulmettiğini iddia ettiğini hatırlamak da gerekir. Ebedi döngü öğretisi, Hegel’in köle-efendi diyalektiğini kısmen andıran, gerçekte onu çürüten ‘köle ahlakı’, Diyonisus ile Apollon ayrımı, ‘Tanrı öldü!’ dedirttiği Zerdüşt figürüyle çağdaş kültürün hemen bütün kılcallarına kadar sızan düşüncelere, tasavvurlara, anlayışlara nüfuz etmeye çalışan Nietzsche’nin etkisi de düşünmeye yaklaşımı kadar belirgindir.

İki ana tema

Diğer yandan Nietzsche’nin felsefesinin iki ana tema etrafında şekillendiği ileri sürülebilir: Ebedi döngü öğretisi ve “üst-insan.” Üst-insanı iyinin ve kötünün ötesinde addeden Nietzsche, onun tasavvurunun Tanrı düşüncesini de gereksizleştirdiği kanaatindedir. Nietzsche’nin ebedi döngü öğretisiyle başlatabileceğimiz temelde felsefi yaklaşımının belki de son çekiç vuruşu elbette güç istencidir.

Felsefi düşünceleri kadar çağdaş kültür eleştirileri ve onun üzerindeki etkileriyle de skandal sayılabilecek bir figürdür Nietzsche. Abraham Wolf'un, Türkçe’ye Nietzsche’nin Felsefesi adıyla çevrilen 1915 tarihinde Londra Üniversitesi’nde verdiği seminerlerin başlangıç bölümünde özellikle İngilizlerin Nietzsche’yi ‘savaş kışkırtıcısı’ olarak suçladıklarını okuyoruz. Birinci Dünya Savaşı’nın birinci yılında verilen bu seminerlerde Wolf “onun Almanları kasten savaşa kışkırttığı ithamını asılsız addeder ve akabinde Nietzsche’nin Alman megalomanisini teşvik etmek şöyle dursun, bu megalomaninin en sert eleştirmenlerinden biri olduğunu hatırlatır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında da bu kez Naziler üzerinden Nietzsche’ye benzer suçlamalar yapıldığını biliyoruz. Hitler’in Yahudi soykırımına yol açanın Nietzsche’nin AhlakınSoykütüğü Üzerine ve İyinin ve Kötünün Ötesinde kitaplarında tasvir edip eleştirdiği köle ahlakından Yahudileri sorumlu tutması olduğu iddiası bile dile getirilmişti. Hatta Bernhardi ve Treitschke gibi dönemin ‘aşırı milliyetçi’ ve hatta ‘ırkçı’ siyaset ve tarihçileriyle Nietzsche’nin bir arada anılmasına da tepki gösteren Wolf Nietzsche’den aktarılan savaş övgüsü cümlelerin tamamının bağlamından koparıldığını, onun savaştan kasdının ‘fikirler savaşı’ olduğunu da ortaya koyuyor.

Orijinal metin de var

Wolf, Nietzsche’nin felsefesini sistemli bir bütünlük içinde sunuyor okurlara. Sadece ahlak ve sanat felsefesi alanında değil; varlık, bilgi, hayat ve davranış teorilerine ilişkin de özgün bir felsefi yaklaşıma sahip Nietzsche’nin kavramlarına okurları aşina kılıyor. Kitapta Türkçe çeviri metin haricinde İngilizce orijinal metnin de yer alması kitabın ayrıca vurgulanması gereken bir meziyeti.

2 Ocak 2021 Cumartesi

Stoacı unsurların İslam felsefesine etkileri

 Klasik dönem İslam düşüncesi üzerinde gerek Hint, İran kaynaklarından gerekse antik Grek-Latin kaynaklardan çeşitli etkilerin olduğuna literatürde sık sık değinilir. Özellikle Grek-Latin kaynaklardan beslenen İslam kelamı ve felsefesi etrafında bu etkilerin şumülü tam olarak ortaya bir türlü çıkarılamamışsa da (Grek mirasını devralmak üzere girişilen tercüme faaliyetlerinin bütün boyutları bilinmemektedir, bunu bilmenin de bir noktadan sonra aradan geçen asırlarda kaybolan birçok eser dolayısıyla epey güç olacağı da aşikardır) genel kabul Platon, Aristoteles ve Neo-Eflatunculuk üzerinden gelen etkinin açık, büyük ve derin olduğudur. Platon, Aristoteles ve Neo-Eflatunculuğun bu etkisinin yanısıra Stoa felsefesinin de Müslüman düşünürlerin çalışmalarında ortaya çıktığı bilinmektedir. Bazı bakış açıları bu Stoacıların başta ahlaki ve teolojik konularda olmak üzere Müslüman düşünürler üzerindeki etkisinin peripatetizm ve Platonculuk’un etkilerinden daha büyük olmasa da en azından onlara denk olduğunu savlar. Fakat İslam felsefesi tartışmalarından da bilmekteyiz ki gerek Aristotelesçiliğin, yani peripatetizmin gerekse Platonculuğun etkileri yanında Stoacı unsurların etkileri daha zayıf kalmaktadır. Yine de bu yaklaşımın klasik dönemdeki Müslüman düşünürlerin kaleme aldığı eserlerde Stoacı unsurların varlığını inkâr etme derecesine vardırılmaması gerekir.

Özellikle mantık, fizik ve metafizik ile ahlak konularını göz önünde tutarak Hicret’in II. ila VII. Yüzyılları arasındaki 600 yıl boyunca Stoacı unsurların Müslüman felsefeci ve kelamcıların eserlerine yansıma şekillerini araştıran Fehmi Jadaane, her bölümde kronolojik olsa da genelde dogmatik-doktriner bir sıralamayla bu unsurları göstermeye çalışıyor. Kitabının ilk bölümünde Stoacılık ile İslam felsefesinin temel kavramları arasında bazı paralellikler kurmaya gayret eden Jadaane, böylelikle hem Stoacılığın İslam dünyasına etkilerini hem de temelde bir din olarak İslam’ın özünün ne olabileceğini kavramak bakımından okurlarına yardımcı oluyor. Kitabının ikinci bölümünde Stoacılardan bahseden kadim Arapça metinlerin peşine düşen Jadaane bu metinlerin Stoa öğretisini ne ölçüde yansıttığı ve düşünce aktarımlarının nasıl gerçekleştiği sorularını cevaplandırmaya uğraşıyor.

Stoacı maddecilik

Üçüncü bölümde Müslüman mantıkçıların Stoacı mantık anlayışından yararlanarak Aristocu mantığı nasıl zenginleştirdiklerini ortaya çıkartmaya çalışan Jadaane kitabının dördüncü bölümünde de Fizik ve Metafizik konularına odaklanıyor. Stoacı maddecilik anlayışını i) nefs, nefsin doğası ve yazgısı; ii) Tanrı; iii) Tanrısal kelam ve tezahürü açılarından irdeliyor.    

Jadaane’nin kitabının en ilgi çekici bölümü ise ahlak konularını ele aldığı beşinci bölüm olarak görülüyor. Bu bölümde uygun davranış şekilleri ve nefsin tutkuları olarak belirlediği iki temel konu etrafında Stoacı ahlakın Müslüman filozofların eserlerine yansımalarını ele alıyor. Kindi, Razi, İbn Miskeveyh, İbn Sina, İbn Hazm gibi birçok Müslüman filozof ve düşünürün Epiktetos’un Arapça’ya da çevrilmiş Manuel adlı eserinde içerilen bazı öncü düşüncelere bağlı kalarak bir tür Platoncu-Stoacı Ahlak okulu kurduklarını tespit eden Jadaane, buna karşın yine de bu düşünürlerin Kur’an’ın emirlerine daha uygun düşen Platoncu eskatolojinin etkilerini de koruduklarını vurguluyor.    

Jadaane’nin Türkçe’ye Stoacılığın İslam Düşüncesi Üzerindeki Etkisi adıyla çevrilmiş kitabı şimdiye kadar sadece Platoncu ya da peripatetik etkilerle birlikte ele alınan İslam felsefesi üzerindeki diğer etkilerin de bazen ne kadar önemli olabileceğini ortaya koyuyor. Her ne kadar klasik İslam felsefesinde temel ilkeler düzeyinde Platonculuk ve Aristotelesçilik kadar etkin bir nüfuzu bulunmasa da Stoacılığın özellikle ahlaki ilkeler konusunda en az onlar kadar bir etkiye sahip olduğu ortada. Elbette bu etkiyi tam anlamıyla ortaya çıkartabilmek mümkün olmasa gerek çünkü eski birçok metin artık ulaşılamaz durumda.