6 Kasım 2021 Cumartesi

Futbolun din ve savaş ile ilişkisi

 Modern toplumlarda sporun, daha doğrusu futbolun tuttuğu yer gerek bu toplumların içinde bulundukları hali gerekse tarihlerini tartışmak bakımından ilginç bir çerçeve sağlar. Portekiz'in ünlü otoriter başkanı Antonioni de Oliveira Salazar'a sık sık atfedilen sözün, yani "Portekiz halkına üç f ile hükmedebildim: Futbol, fado ve fiesta" sözünün bu çerçeve içinde edindiği yer, futbolun modern toplumların siyasal, kültürel, ekonomik ve tarihi şekillenişi bakımından üzerinde mutlaka durulması gerekli bir içeriği haizdir.

Türkiye'de futbolun birkaç önemli istisna haricinde sosyo-ekonomik, tarihi, dini ve yapısal boyutlarıyla akademik anlamda ciddiye alınıp bir bütün olarak analiz edildiğini pek görmeyiz. Yaygın medyada genelde bazı spor yorumcularının ve eski hakemlerin reyting kaygısıyla polemiklerine futbolu, futbolcuları, oynanan maçları konu edindiğini görürüz.

İnsanlığın bilinen tarihi boyunca eylediği ve eylendiği faaliyetler olarak din, harp ve oyun arasındaki ilişkileri futbol üzerinden analiz edip değerlendiren eski futbolcu ve tarih akademisyeni Ferdi Ertekin, Din Harp Futbol adlı kitabıyla Türk düşünce hayatında üzerinde pek durulmayan çeşitli önemli ayrıntıları ve tarihi bağlantıları yorumlama fırsatı ediniyor.

Savaş terimleri ve spor

Askerî terimlerle futbol terimleri arasındaki bağlantıdan (sözgelimi top, goal, kale, kaleci, takım, bek vb.) hareketle harp sanatındaki teknik dönüşümlere ve yenilenmelere karşı Ertekin, askeri alanda kullanılan, ancak değişen teknolojik süreçte askeri bakımdan elverişsizleşen savaş aletlerinin muharebe alanından oyun alanına intikal ettiklerini vurguluyor. Sözgelimi, at, ok, kale ve top gibi teknolojinin gelişmesiyle birlikte muharebe alanını terk etmek zorunda klan birçok unsur bugün oyun alanında yaşamayı sürdürüyor.

Beden eğitiminin harbe hazırlık aşamasından koparılarak sporun doğduğu Antik Yunan tecrübesini dışarıda bırakan bir bakış açısıyla Ertekin, sporun tarih boyunca dini bir ritüelin parçası yahut harbe hazırlık için bir araç rolü edindiğine dikkat çekiyor.

Oyun ve sporun din ve harp için bir araç olmaktan çıkıp bugünkü yapısına erişmesinin büyük ölçüde sekülerleşme ile gerçekleştiğini ifade eden Ertekin, Eliade, Carl Schmitt ve Max Weber'in düşüncelerinden hareketle sekülerleşme, futbol ve din arasındaki ilişki, bağlantı ve çatışmaları irdeliyor.

Huizinga'nın geliştirdiği homo ludens kavramı eşliğinde ibadet ile oyun arasındaki bağlantılara dikkat çeken Ertekin, Osmanlı toplumsal ve dini hayatında önemli bir yer tutmuş iki tekkeyi bu bakımdan örnek gösteriyor: Pehlivanlar Tekkesi ve Okçular Tekkesi.

Ülkelerin politik, kültürel ve askeri tarihi ile futbol sistemleri ve anlayışları arasında kaçınılmaz bir ilişki olduğunu vurgulayan Ertekin, Osmanlı devletinden cumhuriyete miras kalan parlamentarizm, siyasi partiler, üniversite, basın, mali ve idari örgütlenme unsurlarının yanı sıra futbolun da bulunduğunu kaydediyor. II. Abdülhamid'in saltanatı zamanında kurulmuş Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bugün Türk futbolunun üç büyükleri olarak Anadolu'da da taraftar edinebildiklerini belirten Ertekin bunun uzun yıllar boyunca İstanbul'un payitaht olmasıyla bir ilgisinin olup olmadığını da soruyor. Homo sapiens'in homo ludens'e dönüşümünün büyük ölçüde 19. yüzyılın ortalarından 20. yüzyılın başlarına kadar olan dönemde futbol aracılığıyla gerçekleştiğini vurgulayan Ertekin'in kitabı "düşman"dan (harp) "rakip"e (oyun) gelişen bu dönüşümün ontolojik, siyasi, ekonomik, tarihi, kültürel, dini yapısını çözümlemeye gayret ediyor.