17 Ocak 2024 Çarşamba

Üç devletli alim

 Osmanlı devletinin kuruluşu sonrası ilk medresesi sayılan İznik medresesinin ilk baş müderrisi de Davud-i Kayseri'dir. Doğumundan ölümüne kadar Türkiye Selçukluları, İlhanlılar ve Osmanlılar olmak üzere üç ayrı devletin tebaası olarak yaşamış Davud-i Kayseri'nin çocukluğunun Selçuklulara, yetişme dönemi ve gençliğinin İlhanlılara, olgunluğunun ise Osmanlılara tekabül ettiğini belirtmeliyiz. Tıpkı doğum tarihi gibi eğitim hayatı hakkında da birçok meşkuk nokta bulunan Davud-i Kayseri'nin hukuk, mantık, matematik gibi dersleri Kadı Siraceddin Urmevi, Abdurrezzak Kaşani'den öğrendiği kabul edilir. Hayrettin Karaman'a göre o, dini ilimlerini ikmal için Kahire'ye gitmeden önce Kayseri'de Siracüddin Urmevi'den hukuki, dini ve akli ilimleri de okumuştur. Urmevi'nin Anadolu kadılar kadısı (kadı'l kudat) unvanı bulunduğunu, yazdığı Metaliul Envar'ın mantık kısmının Osmanlı devletinde iptida mekteplerinin 500 yıl boyunca ders kitabı olarak okutulduğunu da belirtmek gerekir.

30 akçe maaşlı müderris

Davud-i Kayseri kaynaklara göre Orhan Gazi tarafından kurulan İznik medresesine 30 akçe maaşla müderris tayin edilir. Ibni Arabi'nin üvey oğlu ve tilmizi Sadreddin Konevi'nin öğrencisi olan Abdürrezzak Kaşani'ye talebelik eden Davud-i Kayseri'nin bu isim sebebiyle vahdet-i vücud ekolüne intisap ettiği söylenebilir. 1336'da Davud-i Kayseri'nin yerleştiği İznik'in mamur bir şehir olduğunu İbn Battuta'nın seyahatnamesinden öğreniyoruz. Davud-i Kayseri İznik Medresesi'nde, ölene dek, yani on beş yıl kadar müderrislik yapar. Bu medreseden yetişen önemli isimlerden birinin de Molla Fenari olduğunu kaydedelim.

Fusüsül Hikem'e Giriş adıyla ve Turan Koç'un Türkçesiyle basılan Mukeddemat, Davud-i Kayseri'nin en ünlü eseri sayılan ve halen bazı ülkelerdeki medreselerde ders kitabı olarak okutulan Matlau Husûsi'l-Kelim fî Ma'âni Füsûsi'l-Hikem'in giriş bölümüdür. Eser adından da anlaşılacağı üzere bir Füsusi'l-Hikem şerhidir.

Füsusul Hikem'i niye şerh etmeye giriştiğini anlatan şu sözleri kayda değerdir: "Öğrenmek isteyenlere bu kitabın sırlarını açıklama ve manaları üzerindeki perdeleri kaldırma arzusu içime doğdu. Bu manalar, şeyhin (İbn Arabî) nurlu kalbine ve temiz ruhuna alîm, habîr, hakîm ve kadîr olan Hazretten bir tecellî, bir yakınlık ve bir ihsân olarak verilmişti. Bu şerh işine girişmem 'Sizi kuşatan bu rahmeti yayın' emrine uymak, hükmüne boyun eğmek; Allah'ın "Onlar ki, verdiğimiz rızıktan infak ederler" mealindeki ayetin çerçevesine girmek, "Rabbinin nimetini anlat emrinde olduğu gibi şükrümü eda etmek içindir."

Mütercim Turan Koç'un ifadesiyle kadim kültürümüzün temel taşlarından olan Fususu'l Hikem'e hem derli toplu bir giriş olan hem de onun sırlarını kavramak isteyenlere yardımcı olmak bakımından epey zahmet içeren eser, birçok açıdan önemli ve okunması gerekli kitaplardan addedilmelidir.

Yine söylemek gerekir ki, birçok bakımdan klasik dünyamızın zü'l-cenaheyn ilim adamlarından biridir Davud-i Kayseri. Şeyh Edebali, Yunus Emre, Geyikli Baba, Hacı Bektaş Veli gibi birçok sufiyle muasırdır. Kelam ve fıkıh gibi zahiri ilimleri tasavvuf zevkiyle bezeyen Davud-i Kayseri'nin üzerinde Anadolu, Mısır ve İran üçgeninin tesiri açıkça görülür. Özellikle Fususul Hikem'e Giriş'te varlık mütalaaları onun aynı zamanda felsefî konulara gerçekten hakim olduğunu da gösterir. Bu noktada Urmevi'den aldığı derslerin epey tesirli olduğu söylenmelidir. Böylece o şahsında kelam, tasavvuf ve felsefeyi imtizaç ettirmiştir. Ekberiliğin ve İbn Arabi'nin Osmanlı kültür dünyasına girişinin Konevi-Kaşani-Kayseri dolayımıyla olduğunu da bu vesileyle vurgulayabiliriz. Osmanlı ilminin kurucusu olması hasebiyle dinin ve milletin şerefi manasına gelen Şerefeddin ve Mille unvanıyla anılması da yerli yerindedir. Ayrıca Hanefi mezhebine mensup olduğu için zaman zaman El Hanefi olarak da zikredilmiştir.

9 Ocak 2024 Salı

BAŞKA BİR DİL YANİ

Ey evcara şarkılara

benden önce sinen esrar

benden önce ve habersiz  

uykunun koyu yumağına

çözülmesi imkansız

düğümler atan rüya
yeter yorgun adımlarla

geçtiğin kaygıların kenarından

yeter zamanın nazenin yanaklarına

kondurduğun gülgün gamzeler

vehmin duvarlarına

işlediğin işveli işaretler

algıya lakayt kayıtlar

imzalar kazıdığın yeter

 

Bu öğrendiğim kaçıncı hiyeroglif
bu kaçıncı sensiz uyandığım seher

yazık ki anlayan yok

yüzümdeki meseli

yüzümün avlusunda

kıyasıya çarpışan iki çeri

 

Artık merak

aralıkları bırakarak yağmura

şen güneşler çıkarıp sadağından

bari seni anacak

başka bir dil bağışla bana

ki kurusun

ruhuma rutubetler bulaştıran bu çamur

yırtılsın tarihin bütün tutanakları

yansın hınç harabeleri nasıl yanacaksa

nasıl karşılık bulacaksa bulsun

karnımda kabaran bu arsız çıban


Bari bir kez olsun ayrılıp

iblislerin ifritlerin diyarından

yoksul bir İbrani

olarak dolaşayım Babil’in sokaklarını

Nebukadnezar’ın yasalarını bozayım

Ninovalı rahiplerin ellerini kırayım

ve göğsümde açan çiçeği koklayarak

bekleyerek bu dağlarda

gülen kardeşlerimi

biraz hırçın biraz yabani

bir kez olsun başka bir dili

aksanım aksamadan konuşayım

 

Başka bir dil yani

başka bir rüya ayini

 

1996-2024


Hindistan'dan Afrika'ya Humeyni etkisi

Modern zamanlarda bağlamları, içerikleri, etkileri ve hedefledikleriyle diğerlerinden ayırt edebileceğimiz üç önemli devrim vardır: 1789'da gerçekleşen Fransız Devrimi, 1917'de gerçekleşen Rus ya da Bolşevik devrimi ve 1978'de vuku bulan İran devrimi. Bu devrimlerin mevcut sistemi reforme etmekten çok onu yeni ve radikal sayılabilecek bir çerçevede tasarladıklarını, 'evrensel' addedebileceğimiz bir model oluşturmaya, böylelikle başka bölgeler ve yörelerde kendilerini yeniden üretmek istediklerini söyleyebiliriz. Bu devrimlerin başka bölgelerde kendilerini yeniden üretme girişimlerini kendilerini "ihraç" etme tutkusu olarak nitelemek mümkün. Özellikle Rus devrimi ile İran devriminin bu konuda çok aktif şekilde uğraştığını kaydetmeliyiz.

İran devrimine öncülük eden bir isim Ayetullah Humeyni. Bir anlamda karizmatik bir siyasetçi, donanımlı bir Şii fakih ve şair, derinlikli addedilebilecek ölçüde bir irfan ve tasavvuf ehli. Tarihin akışını değiştirmiş önemli modern devrimlerden biri olan ve sonradan "İslam Devrimi" olarak adlandırılan İran devriminin en kritik ismi sayılan Humeyni'nin devrim gerçekleşip sol, milliyetçi, liberal, ılımlı akımları tasfiye ederek İslam Cumhuriyeti ilanından sonra İran'ın tartışılmaz lideri pozisyonuna geldiği de vurgulanmalı. Devrimden 10 yıl sonra ölen Humeyni etrafındaki tartışmaların devrim etrafındaki tartışmalar gibi olduğunu, yani son bulmadığını belirtmeli.

Türkçeye "Ayetullah Humeyni: Politik ve Entelektüel Biyografi" adıyla çevrilen eserde Ayetullah Humeyni'nin İran devriminin Ortadoğu'daki gelişmeler ya da Hindistan'dan Afrika'daki Şii topluluklara kadar genişletebileceğimiz sınır aşan etkisinin ortasındaki etkili liderliği inceleniyor.

Çok katlı bir portre

Kitabı Türkçeye kazandıran Mehmed Akif Koç'un "... son derece girift ve çok katlı bir portre var karşımızda ve etki ettiği süreçleri daha iyi anlayabilmek için hayatının her anı, görüş ve icraatlarının her boyutu derinlemesine incelenmeyi hak ediyor. Aksi takdirde Humeyni'ye dair varılacak her hüküm -olumlu ya da olumsuz olmasına bakılmaksızın- aceleci, yüzeysel, önyargılı, tek taraflı, subjektif ve son tahlilde hakikatin kendisinden uzak olmaya mahkûm kalacaktır" cümlelerini kurarak kitabın Türkiye'deki İran çalışmalarına muhtemel katkısını vurguluyor. İran devrimini ve Ayetullah Humeyni gibi tartışmalı bir devrimci önderi tutarlı bir bakış açısıyla inceleme konusunda birçok zorluk olduğunu belirten Koç, bu noktada en büyük sorunun duygusal ve ideolojik olarak objektif olamamaktan kaynaklandığını, hatta bu duygusal-ideolojik boyuta kimileyin akide ve itikat sorununun da eklenebildiğini belirtiyor. Türkiye'deki akademik anlamdaki İran çalışmalarının ideolojik bagajlarından kurtulduğunu söylemenin zor olduğunu ifade eden Koç, İran devriminin ideolojik yapısı, sınır aşan doğası sebebiyle 1980'li-90'lı yıllarda ikili ilişkilere hakim olan karşılıklı rejim endişelerinin Türk akademisi ve entelektüel hayatını etkilemeyi sürdürdüğünü de kaydediyor.

Editörlüğünü Arshin Adib-Moghaddam'ın yaptığı kitapta tarih, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, sosyoloji, kadın çalışmaları, postkolonyal çalışmalar, tasavvuf/irfan, edebiyat, teoloji gibi farklı alan ve disiplinlerden yazarlar yer alıyor. Kitabın alışıldık anlamda kronolojik bir biyografi olmadığını, Humeyni etrafında çeşitli tematik problemlere odaklanan politik ve entelektüel biyografi olduğunu söylemeli. Kitapta Humeyni'nin Şii teolojisindeki yerinden Velayet-i Fakih'in tarihselliğine, kadın ve toplumsal cinsiyet sorunlarından tasavvuf, irfan, politik öznellik ve egemenlik, ruhban sınıfı, emperyalizm, dekolonizasyon ve diğer kavramlara kadar birbirinden epey farklı konular ele alınıyor. Kitapta makalesi yer alan yazarlardan Ali Rahnema, Mehran Kamrava, Salman Sayyid vurgulanmalı elbette. Sayyid kitaptaki makalesinde Humeyni ve İran devrimi etkisinde siyasal alanın dekolonizasyonunu irdeliyor.

Kitabın editörü Arshin Adib-Moghaddam Türkçe baskıya yazdığı önsözde çevirilerin bir tür kültürel diyalog biçimi olduğunu vurguluyor. Derinlikli fikri tartışmalara da yer veren kitabın Humeyni gibi bazı çevrelerde empati bazı çevrelerde de aksine antipati uyandıran devrimci bir figüre ilişkin bilgilerimizi genişlettiğini vurgulamalı.