26 Temmuz 2024 Cuma

Etnometodoloji: Failin düşündüğü gibi düşünebilmek

 Yirminci yüzyılda ortaya çıkan ve genelde metodoloji bakımından pozitivist sayılabilecek yaklaşımları eleştirerek gelişen sosyoloji anlayışları arasında başlıcası saymalıyız etnometodolojik yaklaşımı ve onun mucidi Harold Garfinkel'i. Etnometodolojiye göre sosyolojik bakmak uygulamalı eylemin sürecine tepeden bakmak değil, eyleyenlerin metodlarının çetrefilli konumlarından bakabilmektir. Etnometodoloji eyleyenlerin anlamlı niyetlerinin yorumlanması değil, insanların eylem süreçlerinde kullandıkları metotların incelenmesine dayanır. Buna göre sosyoloji ne analitik ne de yorumlamacıdır; temellendirilmiş teorinin ampirik açıdan test edilmiş ya da öznel açıdan yeterli görülen bir şeyden çok daha fazlası olduğu gerçeğini göz ardı edemeyecek bir bilimdir o.

Başlangıcından bu yana etnometodolojik yöntemin failin düşündüğü gibi düşünmeye çabaladığını söyleyebiliriz. Daima faillerin eylemlerinin nedenlerini yansıtmak için düzensizliğiyle meşhur pratik hayatın bu düzensizliğiyle işe başlayan bir mantıklar bilimi olarak da niteleniyor bu yüzden. Failin eylemlerinin onun yapmak zorunda olduğu şeyleri neden yaptığı sorularına vermesi gereken cevapları yansıttığını biliriz. Peki bu bilgimizin kaynağı nedir? Bağlama gönderimlilik yordamıyla bunu bildiğimizi söyler etnometodoloji.Bu yordam Garfinkel'in 1968'de ünlü etnometodoloji tanımında da yer alır: "Etnometodoloji terimini, bağlama gönderimli ifadelerin rasyonel özelliklerini ve diğer uygulamalı eylemleri, günlük yaşantının organize edilmiş ustalıklı uygulamalarının süregelen tesadüfi başarıları olarak araştırmaya işaret etmek için kullanmaktayım."

Bir boşluğu doldurdu

Garfinkel'in İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Amerikan sosyolojisin de fark ettiği boşluğu gidermeye dönük kaleme aldığı Sosyolojik Görmek eseri etnometodolojinin kavram olarak ilk göründüğü metindir. Bu boşluk, dönemin hâkim paradigmasını oluşturan kavramsal indirgeme yoluyla sosyolojik tasvirine odaklanan Parsoncu yaklaşım ile doğrudan somut toplumsal fenomenler arasındadır. Garfinkel, fenomenolojist Alfred Shütz ve Aaron Gurwitch'in çalışmalarında dile getirilen ve sosyal fenomenin anlamı, düzeni, tutarlılığı ve algısıyla ilgili fikirlerini başlangıç seçerek detaylı uygulamanın kavramsal indirgeme karşısındaki önemini toplumsal eylemin yeterli bir bilimsel tanımını yapma sorunu bakımından vurgular. Bu açıdan 1948'de yazılan Sosyolojik Görmek: Toplumsal Eylemin Genel Sebepleri adlı kitabının Garfinkel'in gelişen fikirlerinin çerçevesini çizdiği kuşkusuzdur.

Türkçeye Barış Arpaç'ın çevirdiği metninde Garfinkel sosyolojik görmenin failin inanç ve güdülerine değil, eylemlerinin tutarlılığını oluşturan genel detaylara odaklanmayı gerektirdiğini vurgular. Garfinkel'in temel iddiası şudur: Toplumsal hayatın ayrıntılarını kavramlara, tiplere veya modellere indirgemek uğraşılan fenomenin tamamen kaybedilmesine yol açar. Garfinkel için sosyolojik açıdan farklı görebilmeyi öğrenmek, toplumsal düzenleri detaylarıyla görmeyi öğrenmek demektir. Esasen bu düzenlere mezkûr detayların kavramsal yaldızlarla süslenmesiyle değil, o detayların gerçek kişiler tarafından gerçek zamanlı bir şekilde icrasıyla ulaşılmaktadır.

Eser aynı zamanda Etnometodoloji ile Pragmatizm ve Fenomenoloji arasındaki ilişki ve çelişkileri de ortaya çıkarmaya imkân tanıyor. Editörlüğünü Anne Warfield Rawls'ın yaptığı kitapta ayrıca editörün kapsamlı bir yazısı bulunuyor. Yazısında Rawls, "okuyucunun aşikâr tuzaklara düşmesini engellemek için bir açıklama sağlama"ya çalışıyor.

Sosyolojik Görmek: Toplumsal Eylemin Genel Sebepleri

3 Temmuz 2024 Çarşamba

Bergson, vitalizm ve estetik

 Sadece yirminci yüzyıl Türk düşüncesinde değil, edebiyatı ve sanatında da etkileri olduğunu gördüğümüz Batılı düşünürlerin arasında yer alan bir isim Fransız filozof Henri Bergson. Çoğu kez pozitivist ve Darwinist yaklaşımları eleştirmek için yirminci yüzyıl Türk düşüncesi içinde kendisine sık sık atıf yapılan Henri Bergson, gündeme getirdiği zaman kavrayışıyla muhafazakâr tarih anlayışlarını yönlendirmekle kalmamış, aynı zamanda başta Ahmet Hamdi Tanpınar olmak üzere birçok edibimizi de etkilemiştir.

Jean-Paul Sartre, Maurice Merleau-Ponty, Gaston Bachelard, Georges Canguilhem, Gilles Deleuze gibi yirminci yüzyıl boyunca düşünceleriyle dikkat çekmiş birçok Fransız felsefeci üzerinde de olumlu ya da olumsuz önemli addedilebilecek etkisinin olduğunu bildiğimiz Bergson'un felsefesinin temelde hayat felsefesi (vitalizm) olarak adlandırılması makuldür. Bergson hayatı hem kendini aşan hem de maddenin olası bütün virtüelliklerini açığa çıkaran bir şey olarak kavrar.

Hayat hamlesi

Gerçekliği hayati bir itici güç, özü tekâmül ve gelişme olan bir élan vital (hayat hamlesi) olarak tasavvur eder. Elan vital'instatik bir varoluş olmadığını, bunun aksine dinamik, büyüyen ve akan bir süreç olduğunu vurgulamak gerekir. Elan vital, varlığın bölünüp parçalanarak açılımını öngörür. Bu noktada mantık ve bilim, akıl ve düşünce hayatın özünü teşkil eden dinamik oluşu derinlemesine kavrayamaz. Esasen bu nokta Bergsoncu düşünce sisteminin benimsediği metafiziğe işaret eder. Bergson'a göre hakiki felsefe bu durumda metafiziktir. Bu nokta aynı zamanda niçin yirminci yüzyıl Türk düşüncesinde Bergson'a bu kadar atıf yapıldığını da açıklar. Özellikle pozitivist eğilimlerin yoğunlaştığı, metafiziğin dışlanmaya çalışıldığı bir dönemde yoğunlaşır bu eğilimler. Bergson ise felsefeyi metafizik yoluyla kesin bir bilim olarak kurma iradesi gösterir, metafizik ve bilimleri birbirine yaklaştırmaya çabalar.

Yılda iki kez yayınlanan ve Çukurova Üniversitesi'nden Mustafa Günay'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı felsefe dergisi Özne'nin Güz 2023 tarihli 39. sayısının ana konusu Bergson. Editörlüğünü Ali Osman Gürdoğan ile Sadık Erol Er'in birlikte yaptığı bu sayıda Bergson'un felsefi sistemi, ana kavramları, Bergsoncu düşüncenin diğer filozoflarla (özellikle Kant, Nietzsche ve Sartre ile olan) ilişkileri, Gilles Deleuze'ün Bergson okuması ve Bergson'un estetik ve sanat hakkındaki görüşleri konu ediliyor. Deleuze'ün okuması Bergson'un "Yaratıcı Tekâmül" adlı eserinin üçüncü bölümüne yönelirken Arslan Topakkaya da Bergson'un Kant eleştirisini inceliyor. Bergson'un Kantçılığını metafiziğin sezgisel inşası dolayısıyla ele alan Camille Riquier'in makalesini Celal Gürbüz çevirmiş. Dergide Bergson'un zaman, bilinç, anlam kavramlarına yaklaşımını irdeleyen iki ayrı makalenin yazarları ise Ece Saraçoğlu ile Özgül Ekinci. Ayrıca Özgür Taburoğlu Bergson'un "nitelik ve nicelik" ayrımını detaylı bir incelemeye tabi tutuyor. Tarkovski'nin Ayna filminin estetik modernizmle ilgisini Deleuze'ün Bergsoncu yaklaşımlarına dayanarak irdeleyen Volkan Koyutürk de Bergsoncu bir estetiğin olup olamayacağını soruyor.

Hulusi Ertuğrul Umudum ise onun 12 Aralık 1914 tarihli dersini, yani Birinci Dünya Savaşı dönemindeki bir dersini "Derler ki felsefenin son sözü 'Anlayın ve öfkelenmeyin' imiş; ben hiçbirine inanmıyorum" diyerek açtığını hatırlatarak Bergsoncu savaş düşüncesini irdeliyor. Birinci Dünya Savaşı'ndaki Fransa'nın "bencil, hırs dolu emeller ya da maddi çıkarlara değil; kendi muazzamlığını tesis eden ve kendini her zaman adadığı fikirlere" hizmet ettiğini savlayan Bergson'un bu tarz değerlendirmelerinin kabul edilebilir bir yanı bulunmuyor.