24 Ekim 2025 Cuma

Post-seküler dünyada din

 Modernlikle birlikte ortaya çıktığı söylenen sekülerleşmenin kültürel, dini ve ideolojik temellerinin uzun bir süreçte yatan çok katmanlı bir gerçeklik olduğu söylenebilir. Modern sekülerleşmenin epistemolojik ve ontolojik temellerinin Aydınlanma düşüncesi ile yapılandığı, küresel bir olgu haline dönüştüğü ve paradigmatik sayabileceğimiz bazı kavram ve teoriler, yaklaşım ve perspektiflerle başta felsefe ve sosyoloji olmak üzere tarih, antropoloji, psikoloji gibi birçok disiplinin nesnesi haline dönüştüğü vurgulanabilir.

Entelektüel yenilgi

Sekülerleşme köklendiği dünyanın dini, siyasi, ekonomik ve kültürel boyutları içinde teorileştirildi. Pozitivizmin etkisi altında gelişen klasik sekülerleşme yaklaşımları dinin toplumsal etkisinin zayıflayacağı varsayımında bulundu. Ancak pozitivist paradigmanın yaşadığı entelektüel yenilgi hem bu öngörüleri yanlışladı hem de bir süreç olarak sekülerleşme ile bir ideoloji olarak sekülarizm konusunda ayrım yapılmasına sebep oldu. Sekülerleşmeye dair öngörü ve teorilerin revizasyonuna sebep olan yeni dini hareketler, maneviyatçı eğilimler, pratikler ve din benzeri oluşumlar ile dini çoğullaşma, tartışmaların odak noktasını sekülerleşmenin pratik görünümlerine kaydırdı.

Post-seküler dünyada din ve İslam'da sekülerleşmeyi tartışan kitabı "Sekülerliğin Ötesi" adlı kitabında Celaleddin Çelik, İslam dünyası ve Türkiye'de çok sarsıcı kimlik ve kültür değişmelerinin odağında yer alan, popüler kültürde anahtar bir konuya dönüşen sekülerleşmeyi ele alıyor. Sekülerleşmenin Türkiye'de ele alınışının bakış açısına göre anlam ve değeri değişen bir durumu ifade ettiğini belirten Çelik "Örneğin din ve geleneğin hakimiyet zincirlerinden kurtulmak isteyenler için özgürleştirici, baskı ve geriliğin bertaraf edilmesini sağlayan bir çözüm, muhafazakâr ve dindarlar açısından ise yabancılaşma ve yozlaşmanın sebebi, dinden uzaklaşmanın kaynağı olarak yorumlanıyor." diyor. Oysa yeni zamanlarda bütün sınırlarını ortadan kaldıran akışkanlıkla birlikte "kutsalın sekülerleşmesi" kadar "sekülerin kutsallaştırılması" gibi hibrit, melez ya da sembiyotik oluşumların da tezahür ettiğini belirten Çelik, Türk modernleşme sürecinin söz konusu dini-kültürel görünümleri ve modelleri örnekleyen kayda değer bir sekülerlik tartışmasını temsil ettiğini düşünüyor.

Günümüzün İslami düşünce ve hareketlerin ideolojik direncini temin eden geleneksel hafızanın seküler sadme ile yaşadığı sendelemenin üstesinden gelmek için ya iç eleştiri, uyanış, tecdid mekanizmaları inşa etmeye ya da kolektif direnç kaynakları için daha yoğun bir şekilde politize olmaya sevk ettiğini vurgulayan Çelik "Modern sekülerizmle ilişkisinde İslami hafızanın kültürel yapılar ve kodları 'yapısal soykırıma' uğrarken, postmodern süreçlerde ise Müslüman zihni, ben idrak ve tasavvuru bir eksen kaymasına maruz kalmıştır" diyor. 

14 Ekim 2025 Salı

Felsefe filozofun yaşam tarzını etkiler mi?

 Felsefe tarihlerinde aktarılan anekdotlar sayesinde filozofların düşünceleri açıklanmaya çalışılır. Sözgelimi Diyojen'e dair anlatılan birçok menkıbe ya da Arşimed'den aktarılan suyun kaldırma kuvvetini buluş hikayesi buna mebnidir büyük ölçüde. Filozofun düşüncesi ile hayatın birbiriyle uyuştuğu ya düşüncesinin hayatını ya da hayatının düşünce yapısını belirlediği öngörüsüne yaslanan bu anektod aktarımları hiç kuşkusuz onların yaklaşımının kamil anlamıyla aktarılmasında epey elverişlidir. Bu tür eserler içinde en gözdesi elbette Diogenes Laertius'un on kitaplık Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri eseridir. Antik çağ filozoflarıyla ilgili birçok anektod bu eserden yararlanılarak aktarılmaktadır.

Bununla birlikte Hans Blumenberg'in kişisel eşyaları arasından çıkan notlara ve bazı gazete yazılarına dayanan kitabı Filozofu Baştan Çıkarmak bir tarafıyla düşünürlerin hayat ve felsefelerinin birbirine uymadığı, gülünç ve nahoş durumları aktarıyor bir tarafıyla da günümüzde egemen düşüncelerin temel yapılarının ve esin kaynaklarının anlaşılması yolunda önemli ipuçları sağlıyor. Sözgelimi hoşgörünün en genel formülünün insanların duymak istediklerini onlara söylemek ve hatta kendilerinin bunu istediklerini fark etmeden yapmak olduğunu belirten Blumenberg, "Dünyamızın içinde bulunduğu durum için teselliye ihtiyacımız var ve bilimin bu teselliyi sağlama çabası hiç aşikâr değildir" diyor.

Modern bilimin geleneksel anlayışta yer edinen insanın evrendeki özel konumunun ortadan kaldırılmasında etkili olduğunu ve modern dünyadaki umutsuzluğun temelini oluşturduğunu kaydeden Blumenberg, insanın evrendeki özel konumunun kaybıyla sonuçlanan yeni durumda bilim adamlarınca benimsenen ona teselli sağlama amacındaki çabanın arka planında yatan saikin de bilim insanlarının kendi çıkarları olduğunu söylüyor.

Hakikate hizmet

Bu çıkarım "yalnızca hakikate hizmet etme" olarak adlandırılacak bilim insanlarının kendi meşruiyetlerini tedarik ettiği sadakat yemininin sınırlarını gösteriyor: Pekâlâ kamuoyunda daha fazla yer almak ya da şöhret olmak için konuşurlar: Yaklaşan kuyruklu yıldızlardan virüs mutasyonlarına, deprem kahinliğinden türlü felaketlere kadar birçok heyecan verici konuyu dinleriz onlardan.

Heidegger, Wittgenstein, Kant, Freud, Hegel, Schopenhauergibi filozofların görüş ve düşüncelerini hayatlarındaki onların hayatlarındaki birtakım olaylar bakımından yorumlayan, yer yer katılan, çoğu kez eleştiren Blumenberg, klasik filozof anekdotlarını önemseyenlerin felsefenin davranış ve yaşam tarzı üzerinde neler sağlayabileceğine dair düşünce deneyi olarak da görülebilecek kurgusal unsurlar olduğunu gözden kaçırabileceklerini vurguluyor. Her zaman kurguların gerçeklerden daha güçlü olduğunu belirten Blumenberg de bazen kurgu uydurabiliyor. Kitabında uydurduğu bir kurguyu, "üçüncü bin yılın filozoflarının uygun bir şekilde ölümler ve son sözler atfedemeyecekleri endişesiyle" Heidegger'in ölümü öncesinde söylediği son söz olarak yazdığını anlatıyor: Artık endişelenecek bir neden yok!

Eserinde varlık felsefesinden dil felsefesine kadar geniş bir mecrada birçok düşünürü anan, çeşitli düşünme formlarındaki benzerlik ve farklılıkları deşen Hans Blumenberg'in bu noktada karşılaşılabilecek kimi dolaylı kimi dolaysız paradokslara, düşkünlük ve çekiciliklere,sınanmamışlıklara, tesellilere, ayartmalara, kışkırtmalara veketlenmelere de değiniyor.