29 Ocak 2023 Pazar

Felsefenin ‘özne'si olarak Arendt

 Yirminci yüzyılın önemli siyaset felsefecileri arasında yer alan Hannah Arendt, birbirlerinden pek hazzetmedikleri aşikâr olan Martin Heidegger ile Karl Jaspers'ın her ikisinin de öğrencisi olarak bilinir. Hannah Arendt ile Martin Heidegger arasında yaşanan aşk macerası da entelektüel mahfillerin gözde tüketim malzemelerindendir.

İnsan doğasına dair Rousseau ve Kant'ın akıl ve düşünce ile yönlendirilen insan ya da Thomass Hobbes'un "kesintisiz mücadele" gibi önceki tasavvurların birçoğunu gözden düşüren yirminci yüzyıl siyasetinin felsefe geleneğinde geri dönüşü mümkün olmayan bir kırılmaya sebep olduğunu savlayan Arendt'in siyaset düşüncesini özetleyen görüş -Seyla Benhabip'in ifadesiyle- şu olabilir: "Topluluklar bazı üyelerinin haklarını ve aidiyetlerini reddedebilir, fakat buna engel olabilecek tek şey kadiri mutlak bir hükümdar ya da tanrısal güç değil, insanlığın kendisidir: İnsanlık hem sanık, hem de yargıçtır."

Dünyayı sevmek

Genel Yayın Yönetmenliğini Mustafa Günay'ın yaptığı ve yılda iki kez yayınlanan felsefe dergisi Özne'nin 2022'nin ikinci sayısı olan 37. sayısında konu edindiği Hannah Arendt hakkında on bir yazı yer alıyor. Benhabib dergideki yazısında Arendt'in felsefi ve siyasi düşüncesinin ana hatlarını ve temel tartışma konularını "koruyucu engelleri olmayan bir düşünceye" atıfla serimliyor. Fatmagül Berktay ise çalışmasında "düşünmenin kendi anlamının da düşünülmesi" gerekliliği üzerinde durarak politik eylem ile düşünme arasındaki, ayrıca bunların her ikisiyle özgürlük arasındaki ilişkileri tartışıyor. Dergideki makalesinde Berrak Coşkun sorumluluğun anlamını yeniden düşünmeye çalışırken kötülükte olduğu gibi sorumlulukta da ortaklığın belirleyici önemse sahip olduğunu savlıyor ve Hannah Arendt'in amor mundi ("dünyayı sevmek") ile bu tür bir sorumluluğun ilgisini ele alıyor. Ahu Tunçel ise Arendt'in Platon ve Aristoteles okumaları dolayımında kanaatlerin kamuyla ilişkisinin üretken bir yorumuna yöneliyor. Hannah Arendt'i kolektif sorumluluk, toplumsal şiddet ve hukuki yargı bağlamında yeniden okumayı deneyen Nergis Canefe'yse kolektif sorumluluğu hukuki bir çerçevede tartışarak "agonistik bir hukuk anlayışı" oluşturmanın önemine değiniyor. İmge Oranlı yazısında Hannah Arendt'in şiddeti olumsuz anlamda araçsal buluşunu Frantz Fanon açısından eleştiriyor. Jacques Ranciere'in siyasetle ilgili iki kitabında yer alan Hannah Arendt eleştirisine bir itiraz geliştirmeye çalışan Müge Tepeyurt ise yazısında Arendt'in "gelenek" ve "başlangıç" kavramlarının Ranciere'in önerdiği okuma yöntemiyle ele alınmasının haksızlığını ileri sürerek Arendt'teki izonomi ve eylem anlayışlarına ilişkin kendi yorumlarını getiriyor. Arendt'in yargı kuramında Aristoteles ve Kant etkilerini ele alan Kadir İpek, phoronesis ve sensus communis'in Arendt'in seyirci ve eylemci arasındaki ilişkiyi oluşturma tarzına etkilerini çözümlüyor. Yusuf Örnek ise Hannah Arendt'in Karl Jaspers ve eşinin ardından yaptığı veda konuşmalarından yola çıkarak veda edilmiş zamanlar ve kişilerle nasıl bir ilişki kurulabileceğini tartışıyor. Hannah Arendt dosyasının editörlüğünü üstlenen Sanem Yazıcıoğlu da yazısında kamusal alanda görünmesine izin verilmeyenler üzerine düşünerek böyle bir red ve inkâr devam ettikçe bir çoğulluğun mümkün olmayacağını, sonuçta her zaman olanları eksik göreceğimizi savlayarak bir "görünmezlik politikası"nın geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Dergide ayrıca Hasan Gençcan ile Mehmet Akif Tutumlu'nun da yazıları bulunuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder