21 Eylül 2023 Perşembe

Bilginin başlangıcı üzerine düşünmek

Bugün Sokrates öncesi felsefe dediğimizde akla gelen ilk isimlerden ikisi elbette Parmenides ve Herakleatos'tur. Bu iki isim anılmaksızın Sokrates öncesi felsefesinden konuşulmadığını iddia edebiliriz. Anaksimenes, Anaksimandros, Empedokles, Demokritos ve diğerlerini gölgeleyen bu iki isim belki de Sokrates'le birlikte felsefenin seyrine etkileri en fazla sayılması gereken figürlerdir.

Schleiermacher ve Hegel sayesinde, Alman Romantik dönemden itibaren presokratik adıyla anılan bu dönem aynı zamanda "felsefe" etkinliğinin de başı addedilir. Birçok yorumcu bu dönemi Batı kültürünün de başlangıcına yerleştirir. Ancak bu dönemden günümüze sadece çeşitli alıntılar ve fragmanların kaldığı da vurgulanmalıdır. Yirminci yüzyılda hocası Heidegger'in felsefi yaklaşımından istifade ederek Dilthey ve Schleiermacher okumalarının etrafında geliştirdiği "felsefi hermenötik"le dikkat çeken ve bir anlamda yirminci yüzyılın en önemli filozoflarından biri sayılan Hans-Georg Gadamer, Napoli Dersleri'nde fragmanter presokratik gelenekten ancak bize tam olarak kalan ilk felsefi metinler temelinde konuşulabileceğini vurgular. Gadamer'in kastettiği tam metinler ise Platon'un diyalogları ve Aristoteles'in yazılarının toplamıdır. Ancak yine Gadamer'in vurgusuyla presokratik gelenekten kalan fragmanların arasında önemli bir istisna bulunur: Parmenides'in didaktik şiirinin başlangıcındaki büyük ölçüde tutarlı metin. Buna karşın Herakleatos'tan kalan böyle tutarlı ve tam bir metin maalesef yoktur. Yine de Heraklitaos'ten helenistik çağlardan beri sürekli geniş ölçüde alıntılar yapıldığını, onunla ilgili büyük bir alıntı zenginliğine sahip olduğumuzu vurgular Gadamer.

Birbirlerinden haberdar mıydılar?

Parmenides ve Herakleatos'un birbirlerine çağdaş olmalarına rağmen (Gadamer, Herakleatos'un daha genç olduğunu düşünür) birbirlerinden haberli olup olamadıkları, eğer haberlilerse birbirlerine nasıl davrandıkları sorusu yaygındır. 19. yüzyılın filologlarının bu soruya şu cevabı verdiğini aktarıyor bize Gadamer: Parmenides'in didaktik şiiri, onun eleştirel olarak reddettiği Heraklitçi akış öğretisine karşı bir cevap sunar.

Akademisyenlerin bu iki düşünür arasında varsaydığı karşıtlığı tuhaf bulan Gadamer, bir yanda Parmenides'in didaktik şiirini diğer yanda Herakleatos'un aforizmalarının oluşturduğu tezata dikkat çeker. Her ikisinin de farklı bir nesir sunduğunu belirten Gadamer, Herakleatos'unkilerin tam olarak fragman olmadığını, ünlü ve yaygın olarak bilinen nükteli sözlerin alıntıları olduğunu da tespit eder. Bu tür sözlerin tutarlı bir düzyazı metni oluşturmadığına kanidir Gadamer; ona kalırsa Homeros ve Hesiodos'un epik sanat biçiminden tamamen farklı bir kökene sahip olduğundan bile kuşkulanılabilir bu üslubun. Bu üslubun yeni bir edebiyat biçimine işaret ettiğinin düşünülmesi de doğru yol olabilir. Teknik-hermenötik açıdan Heraklieatos fragmanlarının bu tür metinlerin anlaşılması için minimum açık erişim noktası sunması ve bağlamından koparılmış alıntılarının güvenilmezliğiyle tam bir ders kitabı örneği olduğuna işaret eden Gadamer, onun her tür düşünce için sürekli bir meydan okuma olmaya devam ettiğini de vurguluyor.

Presokratik felsefenin doğuşunu ele alan Felsefenin Başlangıcı kitabını Parmenides'e atıfla sona erdiren Gadamer Türkçeye Bilginin Başlangıcı adıyla çevrilen kitabında ise Heraklieatos'u ve Heraklieatos geleneğini konu ediniyor. "Değişendeki birliği tanımak ve onun sıkıca ttma"nın yeni bir buyruk gibi olduğunu söyleyen Gadamer tüm Heraklieatos önermelerini tek bir hakikate dönüştürdüğünü iddia eder. Demokritos'un atom teorisinden başlayıp Galileo'nun üzerinden geçerek insan bilgisine ve becerisine konan sınırları hatırlatan Gadamer, bilimsel kültürün yeterliliğinin aydınlanmanın eşlik etmesine borçlu olduğun vurgular. Heraklieatos'un özünde bir aydınlanma figürü olduğunu, sofistik teatralliği olmayan bir düşünür olduğunu ifade eden Gadamer'in bu sınırları düşünmeye Heraklieatos üzerine yorumlarla başlamasının da şaşırtıcı olmadığını söylemek gerekir.


1 yorum:

  1. Bence birbirleri ile yakın tarihlerde bile yaşamalarına gerek yoktu. Zira tüm hava Bir-ile Çok - Statik-Akış gerilimi ile doluydu büyük bi alanda. Ve tüm Ege düşünsel üretimi bu iki kutuba olan tavırların hikayesi denebilir. Asıl dipnot bi kişiye değil iki kişi arasına bence. Niçe tam bu ortadaki gerilimde bir tarafı seçmiştir. Eyvallah olsun. Fizikteki, siyasetteki izdüşümleri damga vuruyor hala günümüze. Felsefe ölmüş mü bilemem. Fakat öldüyse bu sorunu çözemeden, gitmiş. Bu kadim gerilim de, postmodern bir tavırla, ne sorunsallaştırmanın kendisini tarihsel olumsallığı öne sürülerek gayrimeşru sayılabilir ne de tüm meta söylemlerden azade olabilme arzusuyla geçiştirilebilir. Zira bu tavrın kendisi ve bu tavrı olanaklı kılan yaşamdünyasının kendisi aynı gerilime dair alınan bir tavrın hatta bir dans gestureı gibi bir dinamik-konumlanışın tarihsel olumsallığıyla aynı şekilde gayrimeşru sayılabilir. Kısır döngülerden kurtulmayı amaçlayarak geride bıraktığımız metafiziksel oyunların içinden hala çıkamadığımızı görmek istemeyiz. "Yok" denir çünkü artık. Ne kadar büyü gibi aslında.. "Ol" deyince oluyor, "yok" deyince olmuyor. Fakat büyüler de başka bir tarihsel olumsallığın ürünü... O zaman, ya leyli, ey ruzz diyelim de bu halen mevcut gerilimdeki karanlık yerler aydınlansın.

    YanıtlaSil