16 Mart 2024 Cumartesi

Bilimi bilim kılan nedir?

 Her türlü bilginin temelinde bazı düşünüş kalıplarının, birtakım eğilimlerin ve bazı entelektüel geleneklerin olduğu hiç kuşkusuzdur. Gündelik hayatta sık sık duyduğumuz, bazı tartışmalarda rakibi susturan entelektüel bir silah olarak kullanılan "yöntem", daha doğrusu "bilim ve bilimsel yöntem" düşüncesinin de bundan müstağni olmadığını söylemek gerekiyor. Bu düşüncenin temelinde ise bilimin yalnızca "bilimsel yöntemler" ile icra edilebileceği, "bilimsel" ve "doğru" bilgiye yalnızca "bilimsel yöntemlerle" ulaşılabileceği, hatta denebilirse bilimi bilim yapan şeyin de "bilimsel yöntem ya da yöntemler" olduğu inancı vardır. Bilimi bilim kılan şeyin bilimsel yöntem olduğu, "doğru ve kesin bilgi"ye bilimle ve onu bilim kılan şey addedilen yöntemle ulaşılacağı fikri Aydınlanma geleneği veya pozitivist gelenek olarak adlandırılabilecek eğilimin önemli bir bileşenidir. Bu fikirde yöntem, bilimin fiilen nasıl işlediğini ya da bilim adamının nasıl çalıştığını, bilimsel düşünme eyleminin fiilen nasıl gerçekleştiğini göstermez; bir yerde şart koşularak bilimin nasıl işlemesi gerektiği ya da bilim adamının nasıl çalışması gerektiği, bilimsel düşünme eyleminin nasıl gerçekleşmesi gerektiği ısrarla vurgulanır. Bir düşüncenin ya da fikrin doğru ve geçerli olabilmesi için bilimle ve bilimsel yöntemle üretilmesi gerektiği bu eğilimin handiyse kurucu yasasıdır.

Anlamlı bir problem olarak yöntem

Türkiye'de bilim sosyolojisi alanında yapılmış ilk doktora tezi Epistemik Cemaat ile tanıdığımız merhum Hüsamettin Arslan'ın yayınlanmamış doçentlik tezinin kitaplaşmış hali olan Yöntemi Aşan Bilim, yönteme bağlılığın, yönteme vurgunun veya inancın kendisinin yöntemlere dayanıp dayanmadığını ya da bilimsel olup olmadığını tartışıyor. Yöntem düşüncesini entelektüel açıdan anlamlı bir probleme dönüştürerek tartışan Arslan, bu tartışmayı Batı entelektüel tarihinde yöntem düşüncesinin aldığı formları belirleyerek onun toplumsal temelleri ile bir bütün olarak düşünüyor.

Bilimin ya da entelektüel faaliyetin zannedildiği gibi yönteme değil, geleneğe dayandığını bu anlamda yöntemlerin düşünce geleneklerince şekillendirilmiş birtakım işlemler olduğunu söyleyen Arslan, "Bilimsel yöntemler dahil, yöntemler geleneklerin ürünleri ya da sonuçlarıdır; bilimin kendisi değil" vurgusunda bulunuyor.

Aydınlanma geleneğinin ütopyasını "İnsanlığın kurtuluşu bilimdedir ve bu tercih edilebilecek mümkün biricik doğru yoldur. Batı düşüncesinin gelişiminin tarihsel seyri göz önünde bulundurulduğunda 'bilimsel yöntem'e ve 'bilim'e bu dogmatik bağlılık, dinden ve ortaçağdan kurtuluşun anahtarını verir; ütopiktir" cümleleriyle özetleyen Arslan, bu düşüncenin de katıksız bir bilimsel dogma ve illüzyon olduğunu belirterek "tarihsel bir kutsalın yerine ikame edilmiş başka bir tarihsel kutsal"la karşı karşıya olduğumuzun altını çiziyor. Bilimsel yönteme bu türden sofuca bir bağlılığın "bilimsel" addedilen doğruya ulaşmak için yönteme yapılan vurgunun kendisinin bu yönteme uygun olup olmadığını düşünmediğini belirten Arslan, bilimsel yöntem ya da yöntemleri tarih dışı, toplum dışı, insani değer, ilgi, amaç ve çıkarlardan bağımsız ve bu sebeple evrensel addeden bu anlayışın sırf bu sebeple, yani bütün evrensel formların toplumsal ve beşeri alandan bağımsız bir özerklik alanına yerleştirildiği için, insani açıdan erişilemez ve eleştirilemez bir pozisyona getirildiğini kutsallaştığına dikkat çekiyor.

Geleneğin düşünceyi öncelediğini vurgulayan Arslan Aydınlanmadan pozitivizme, Sokratik gelenekten rasyonalist ve rölativist geleneklere kadar bütün entelektüel geleneklerin, bir çeşit entelektüel strateji ya da taktik olduklarını belirterek yönteme dogmatik bağlılığı dile getiren entelektüel tutuma da bir ideoloji anlamında yöntemizm diyor.

Eserinde Polanyi'nin 'zımni boyut', Gadamer'in dille özdeşleştirdiği gelenek, Kuhn'un 'paradigma', Feyerabend'in 'soyut gelenekler', Lakatos'un 'araştırma programlarının katı çekirdeği', Bronowski'nin 'sağduyu', Mannheim'ın 'ideoloji', Bourdieu'nun 'habitus', Wittgenstein'ın 'dil oyunu', Foucault'un 'episteme', Lyotard'ın 'meta-anlatı' dediği yerde dogma ve önyargının ikamet ettiğini ifade eden Arslan, yaygın bilim ve yöntem düşüncesini özellikle bir sosyolog-tarihçi ve sosyolog-filozof saydığı Thomas S. Kuhn'a dayanarak eleştiriyor.

Türkiye'deki sosyal bilimler geleneğine ve entelektüellere de hatırı sayılır eleştiriler yönelten Arslan'ın kitabı onlara anti-Kartezyen, anti-Aydınlanmacı, anti-pozitivist, anti-bilimist ve anti-yöntemist geleneğe açılmayı öneriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder