17 Aralık 2024 Salı

Bilginin tarihsel serüveni

 Yaygın bilim tarihi anlatılarında M.S. 500 ila 1500 arasındaki bin yıl atlanarak Grekler, Romalılar ve sonra Rönesans döneminde bilim anlatılır. Romalılar ile Rönesans arasındaki dönemde var olan İslam bilimini es geçen bu anlatı içinde Orta Çağ Hıristiyan dünyasındaki bilimsel bilgi eksikliği konu edinilir.

Eski bilimsel fikirlerin Orta Çağ'daki yolculuklarını takip etmek için bazı özel metinlerin dolaşımı üzerinde yoğunlaşan ve Bilginin Yolculuğu adıyla Türkçeye çevrilen kitabında Violet Moller onların hangi öğrenim merkezlerinden geçtiğini irdeliyor. Bilim tarihine ve kesin bilimlere odaklanan Moller matematik, astronomi ve tıp alanlarında öne çıkan üç ismi, yani matematikte Öklid'i ve eseri Elementler'i, astronomide Batlamyus'u ve eseri el-Mecistî'yi, tıpta da Galen'i seçiyor. Bu üçlünün geleceğin bilim adamlarının yüzlerce yıl boyunca çalışacağı konuların yapısını, içeriğini ve ana çerçevesini oluşturduklarını belirten Moller, Batlamyus ve Galen'in teorilerinin çoğunun çürütülmesine rağmen, etkileri ve miraslarının hâlâ tartışılamaz bir konumda olduğunu vurguluyor. Galen'in salgı teorisi (ahlat-ı erbaa) geleneksel Tibet tıbbında ve modern tamamlayıcı tıpta hâlâ varlığını sürdürüyor. Diğer yandan Batlamyus'un sabit yıldızlarla ilgili araştırması ve "fiziksel dünyanın güvenilir olduğu ve matematikle anlaşılabileceği" fikrinin de modern astronomide varlığını koruduğunu söylemek gerekiyor.

Zamana dayanıklı bir eser

Bu isimlerin görüşlerine nazaran Öklid'in Elementler'inin zamana karşı dayanıklı olduğunu söyleyen Moller, Öklid'in geometrik teorilerinin M. Ö. 4. yüzyılda olduğu gibi bugün de doğru ve geçerli olduğuna işaret ediyor. Sadece bu teorilerin değil, teknik kelime dağarcığı, varsayımlar (aksiyomlar) ve kanıtlar kullanan ve bilimsel yazı için bir şablon olarak kalan Öklid'in kanıtlama yöntemi için de geçerli olduğunu ifade ediyor.

Bugünkü "bilimsel yöntem"in içerdiği gözlem, deney, doğruluk, entelektüel titizlik ve açık iletişime dayalı bilim uygulamalarına Öklid ve Batlamyus'un öncülük ettiğini söyleyen Moller M. S. 500 yılını araştırmasının başlangıç tarihi olarak belirliyor.

Antikçağ entelektüel geleneklerinin Orta Çağ'a evrildiği, bilim dünyasının farklı bir döneme girdiği bu yıldan itibaren metinlerin ne zaman ve nasıl yazıldığını görmek için İskenderiye şehrine odaklanıyor. İskenderiye'den Doğu Akdeniz boyunca Suriye ve İstanbul'a yayılan ve buralarda 9. yüzyıla kadar kalan metinleri çevirmek üzere İslam imparatorluğunun başkenti Bağdat'tan gelen alimlerin bu metinleri kendi bilimsel keşifleri için temeli olarak kullandıklarını vurguluyor.

İskenderiye Kütüphanesi yok olduktan sonra Bağdat, Kurtuba, Toledo, Salerno, Palermo ve Venedik şehirlerinin entelektüel hayatını anlatarak bu şehirlerin metinlerin toplandığı, tercüme edildiği ve paylaşıldığı bilgi merkezi olarak sivrildiğini anlatıyor. Metinlerin ortadan kayboluş ve Batı için bulunuşunu teşkil eden ana entelektüel güzergahı böyle belirleyen Moller, Orta Çağ'da antik Yunan, Arap ve Batı kültürünün çarpıştığı başka yerlerin de olduğunu vurguluyor, ana entelektüel güzergaha dahil edilebilecek başka şehirler varsa da önemli metinlerin kopyalarının incelendiği ve tercüme edildiği şehirlere bağlı kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder