11 Eylül 2019 Çarşamba

Türkiye her budağından sürgün atan bir böğürtlen çalısı

Klasik kültürümüzde kuşaklar arasındaki bilgi, görgü, tecrübe aktarımında son derece etkin eserler arasında yer alır nasihatname ya da pendnameler. Özellikle ahlaki, dini, siyasi ve toplumsal meselelere ilişkin öğütlerin yer aldığı nasihatnameler kültürel sürekliliğin ve yenilenmenin de bir kaynağı olagelmiş, hatta yetkin insan yetiştirmede günümüzdeki NLP kitaplarına öncü bile sayılmışlardır. Kültürümüzdeki nasihatname geleneğinin en önemli örnekleri Feridüddin Attar’ın Pendname’si, Nizamülmülk’ün Siyasetname’si, Gazzali’nin Eyyühe’l- Veled risalesi, Yunus Emre’nin Risaletü’n-Nushiyye’si olarak sayılabilir. Genelde ahlaki-didaktik nitelikler taşır nasihatnameler. Yazarı kendi gözlemleri, bilimsel çalışmaları ve kültürel birikimini aktarmaya çalışır eserinde. Daha çok çözülme dönemlerinde kaleme alınan nasihatnamelerde ise bozulma işaretlerinin belirdiği alanlara ilişkin çözüm önerilerine de yer verilir. Gündelik hayata ilişkin anlayışları yenilemeye yarar bu nitelikleriyle nasihatnameler. 
Cumhuriyet döneminde klasik kültürümüzdeki önemini yitirdiği ileri sürülen nasihatname geleneğine bu dönemden belki sadece Ali Fuad Başgil’in Gençlerle Başbaşa adlı eseri eklenebilir. 19. ve 20 yüzyıllarda nasihatname yazımının durması bir yerde kültürel süreklilikteki kopuşla da alakalıdır. Modernleşme sürecinde geçmiş ile bağın kopmasının bir remzidir handiyse “öğüt dinlememe” tavrı. Bu da kendiliğinden eserler kaleme alarak “öğüt verme”yi gözden düşürmüştür belki de. 
1990’larda Or’da kimse var mı? ortak adıyla yazdığı dört ciltlik nehir romanda “1970-1990 arası Türk ruhunun sosyalizmle, sosyal demokrasiyle, ülkücülükle, İslamiyetle, Kürtçülükle cenkleri”ni anlatan Alev Alatlı’nın kaleme aldığı Fesüphanallah ve Hafazanallah başlıklı iki ayrı ciltteki Nasihatname, hem klasik kültürümüzdeki nasihatname geleneğine eklemlenip onu yeniliyor, yeniden hatırlarımıza sunuyor hem de gelecek kuşakların üzerinde yaşadıkları topraklara, bu ülkeye, Türkiye’ye güvenlerini restore etmeyi amaçlıyor. Eserini “Elim henüz kalem tutarken, tecrübemi tecrübenize, bildiklerimi bildiklerinize, hadi lafı dolandırmayayım, ömrümü ömrünüze katarak, 21’inci yüzyıldaki yolculuğunuzda size belirli bir avans sağlama gayreti” ifadeleriyle sunan Alatlı, felsefeden sanata ve edebiyata birçok farklı alanda birden Batı medeniyetini irdeleyen bir tutum sergileyerek Batı hakkında bildiklerini okurlarıyla paylaşmayı amaçlıyor. 
Batı’nın değer yargılarının Hıristiyanlık üzerinden kurgulandığını savlayan Alev Alatlı, eserinin ilk cildini oluşturan Fesüphanallah’ta ABD ve Avrupa’da yaşanan zulümleri de konu ediniyor. Kızılderililere ve siyahi insanlara karşı girişilen zulüm örnekleriyle de hesaplaşan Alatlı, 11 cilt olarak planladığı Nasihatname serisiyle asıl amacının Batı medeniyetini irdelemek olduğunu da söylüyor. 
Bilginin kefareti
Kendisini yetiştiren, okutan ve bugünlere gelmesine imkan sağlayan Türkiye’ye borçlu olduğunu ve bu borcu Nasihatname külliyatıyla ödemeyi planladığını ifade eden Alatlı, ‘bilgisinin kefareti’ olarak gördüğü Nasihatname’nin önsözünde “İlle bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekisinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı âdet edinin. Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendine has bir kimliği vardır Türkiye’nin. Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar” demeyi de ihmal etmiyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder