14 Mart 2021 Pazar

Osmanlı'nın son demlerinden bir felsefi neşriyat

 Osmanlı devletinin son dönemlerinde, özellikle İkinci Meşrutiyet sonrasında sadece siyasi ve toplumsal planda değil fikir ve kültür alanlarında da önemlice bir hareketlilik yaşandığı bilinir. Yüzyıllarca hakimiyetini sürdürmüş klasik paradigmanın parçalanması sonucu Osmanlı toplumunda giderek etkinliğini artıran modern fikirlerin yaygınlaştığını görürüz. İkinci Meşrutiyet'le birlikte basın-yayın camiasında yaşanan hareketliliğin entelektüel hayata da yansıması bir yerde elbette mukadderdir, lakin siyasi ve gündelik meselelere ilişkin yayın yapan süreli yayınlar kadar bilimsel ve felsefi konulara tahsis edilmiş neşriyatın da bu dönemde arttığı, hatta entelektüel sahnede neredeyse başat konuma yükseldikleri görülür.

Ziya Gökalp'in mefkureleştirdiği "Yeni Hayat"ı müdafaa etmeyi amaç edinerek, bir yerde Ziya Gökap'ten ilham alarak 21 yaşında olan M. Zekeriya ile 23 yaşındaki Nebizade Ahmed Hamdi beyler tarafından 1911'de Selanik'te çıkarılmaya başlanmış Yeni Felsefe Mecmuası editörlüğünü Prof. Dr. Ali Utku'nun yaptığı Osmanlı Felsefe Çalışmaları dizisinde çevrimyazı ve günümüz Türkçesine aktarım şeklinde Fatih Taştan tarafından yayına hazırlanmış. Bilhassa modern Batı felsefesine o dönem hâkim olan pozitivist anlayış doğrultusunda felsefe ve bilim alanında yayın yapmayı taahhüt eden, kısmen de olsa bu taahhüdünü yerine getiren bir dergi olarak görülüyor Yeni Felsefe Mecmuası. İttihat ve Terakki Cemiyeti ile bir şekilde organik bir bağı bulunan, bu bağı da muhtemelen Ziya Gökalp'in sağladığı dergideki makalelerin sadece bir kısmının doğrudan felsefi meselelere hasredildiği görülüyor. Sosyoloji, psikoloji, tarih, antropoloji, iktisat gibi alanlara ilişkin makalelerin büyük bir yekûn tuttuğu derginin Osmanlı aydınlarının zihnini kurcalayan en önemli probleme, yani Osmanlı devleti ve toplumunun 'gelmekte olan' çöküşten nasıl kurtarılabileceği sorusuna bir cevap sunacağını ya da bu soruya bir cevap üretme imkânı doğuracağını düşündükleri bütün bilimsel verilere sayfalarını açtığı düşünülebilir. Öte yandan, Osmanlı entelektüelleri üzerinde açık etkisi olduğunu bildiğimiz 19. yüzyıl bilim ve felsefe anlayışlarının; yani pozitivizm, evrimcilik, materyalizm vb. anlayışların da bir aktarıcısı pozisyonunda olan dergide spekülatif felsefi unsurlar yerine doğrudan bilimlerin elde ettiği verilerin kavramsal çözümlemelerine dayalı bir felsefi anlayışın benimsendiği de kaydedilebilir.

Bu açıdan Yeni Felsefe Mecmuası için felsefe ile sosyoloji, felsefe ile diğer bilimler arasında aşikâr bir sınır çizmek zor görünüyor.

Toplumsal felsefe

Böyle bir sınır net olarak ortada olmadığı için dergide yazanların felsefe yaparken sosyolojiye veya tam tersi sosyoloji yaparken felsefe ye kaydıklarını da belirtmek gerekli. Bu bakımdan Yeni Felsefe Mecmuası'nda açığa çıkanın bir tür "toplumsal felsefe" olduğu ve insana dair hemen her konunun da bu "toplumsal felsefe"nin temel meseleleri arasında yer aldığı söylenebilir.

Bir bakıma içinde bulundukları Osmanlı toplum yapısı ile önemli sayılabilecek bir fikri anlaşmazlığı yaşayan derginin dil ve üslup bakımından da bir "kuşak çatışması"nı merkeze aldığı tespit edilebilir. Osmanlılık yerine Türklüğü, din yerine bilimi, gelenek yerine modernliği ikame etmeye çalışan derginin söyleminde felsefenin giderek araçsallaştığı da bu tespite eklenebilir.

İkinci Meşrutiyet dönemi söz konusu edildiğinde üzerinde durulan önemli fikir akımlarından birini oluşturan Türkçülüğün gelişim safhalarından birine tekabül eden dergi çevresinin İslam ile ilişkilerinde problemli olduğunu da söylemeliyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder