20 Mart 2021 Cumartesi

Ümmet tarihinde süreklilik ve canlanış

20. yüzyılın son çeyreğinde, özellikle de 1980'li yıllarla birlikte, yani 15. Hicri Yüzyıl'ın başlangıç yıllarına denk gelen bir evrede İslam dünyasında önemlice bir yenilenme arzusu ve aktivizminin şekil bulduğuna şahit olduk. Modernleşmeyle birlikte dinin etkisinin giderek sönümleneceğini ileri süren, modernleşme çaba ve süreçlerinin geleneksel dinin ana temellerini berhava ettiği, en azından bu süreçlerin getirdikleriyle sözü edilen ana temellerin eskisi kadar sağlam ayakta duramayacağının kabul edildiği, dinin siyasi alandan ve toplumsal kurumlardan uzaklaştırılıp kişisel vicdanlara hapsedilmesinin de modernleşme süreçlerinin tabii bir parçası olduğu, modernleşmeyle birlikte dinin toplumsal rollerinin alabildiğine kısıtlandığı gibi bazı varsayımlara inanan yaklaşımlar fikri ve kültürel kamuoyunda son derece yaygındı.

Yenilenme arzusu

1980'li yıllardaki yenilenme arzusu ve aktivizmin şaşkına çevirdiği egemen fikri ve kültürel kamuoyu, söz konusu gelişmeleri evvel emirde "irticanın hortlaması" retoriğiyle karşıladı, bu retorik büyük ölçüde bu gelişmeleri açıklamada klasik ideolojik yaklaşımların zora düşmesinin ya da doğrudan rasyonel bir açıklamadan kaçınılmasının bir işareti olarak okunabilirdi haddi zatında. Sosyolojik ve siyasi başka bazı açıklamalar da vardı elbette. Sözgelimi bu açıklamalar büyük ölçüde sözünü ettiğimiz dini canlanmayı milliyetçi, sosyalist ya da ekonomik saiklerle açıklama cihetine de gittiler. Hatta 2000'li yıllarda doğrudan yeni dini hareketlerin bir tür din milliyetçiliği şeklinde tezahür ettiğini iddia edenlere de rastlandı, Olivier Roy bunlardan biriydi. Bunun öncesinde 1990'larda Edward Said'in Kültür ve Emperyalizm kitabı etrafındaki tartışma yazısında Ernest Gellner de benzeri bir iddiayı gündeme getirip "milliyetçiliklerin tamamlayamadığını tamamlayan dini fundemantalizmler" tezini ileri sürmüştü.

Ancak İslam dünyasında dini hareketlerde yaşanan bu güçlenişi basitçe İslami dini geleneğin ölümden önceki son çırpınışları olarak okuyan yaklaşımlara karşı Georgetown Üniversitesi İslam Tarihi Profesörlüğü görevini yürüten John Obert Voll, Türkçe'ye İslam Değişim ve Süreklilik başlığıyla çevrilmiş kitabında bu hareketleri İslam ümmetinin tarihini yeni bir aşaması olarak okumayı öneriyor. Elbette hemence "son" olduğu iddia edilebilecek bir aşama değil bu. Ne de Voll'un yaklaşımı büsbütün tartışmadaki tüm tarafların kabul edebileceği bir yaklaşım olarak sunulabilir. Yine de Voll'un yaklaşımının en değerli tarafı tarihsel perspektifi ıskalamadan yeni dini canlanışı ele alışında yatıyor. Voll'a göre "... inancın dinamik canlılığı tarihsel şartlar değiştikçe farklı şekiller kazandı. Modern dünyada İslam'ın herhangi bir değerlendirmesi, 'bugün' tam olarak anlaşılmak isteniyorsa, bu geçmiş deneyimi hesaba katmalıdır. İslami güçlenişin bir kısmının modern fikirleri İslami kılıfa sokması mümkün olabilir fakat süregelen İslami canlılığın yeni ve çağdaş formlarını ayırt etmek de mümkün olabilir."

Bu tarihsel perspektif ışığında İslam dünyasında sürekliliğin eski damarlarının kesilmediğini çağdaş İslami deneyimin temellerinin soruşturmasından tutun da Ortadoğu ve Afrika'dan Asya'ya farklı Müslüman topluluklardaki şekillenişlere kadar ele aldığı hacimli çalışmasında ortaya koyan Voll, benimsediği evrimci-gelişmeci tutumla yaşadığımız zamanların ve geleceğin hem önemli fırsatlara hem de muhtemel tehlikelere aynı anda açık olduğunu vurguluyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder