29 Nisan 2021 Perşembe

Toplum tartışmalarının bugünü

 Tarihin en başından beri belirgin birçok sebebe istinaden insanların genelde hep birlikte topluluklar halinde yaşadığı, bu kolektif gerçekliğin beşerî hayatın en temel karakteristiklerinden birini oluşturduğu söylenebilir. Klan, aşiret, oymak, cemaat, ulus, toplum vb. tarih boyunca görülen birçok birlikte yaşama formu olduğunu söyleyebiliriz. Yine de toplum insanların birlikte yaşama formlarından en gelişmişi olarak değerlendirilir. Her ne kadar diğer toplu yaşama formları gibi bireylerin bir araya geldiği bir form olsa da toplumun sadece bu bireylerden oluşmadığı görüşüne yaslı olarak toplumu nesnesi olarak alan sosyoloji disiplininin ortaya atıldığı on dokuzuncu yüzyıldan bu yana onun bireysel gerçekliklerden bağımsız bir gerçekliğe tekabül ettiği varsayımı etrafında geliştiği düşünülebilir.

Zor bir kavram

Buna karşın tanımlanması epey zor bir kavram olarak da görülür toplum. Bu kavramla ilgilenen hemen herkesin onu birbirinden farklı şekilde tanımladığı görülür, bu tanımlar çoğu kez uzlaşmaz farklılıkları da ihtiva edebilir. Belki bu açıdan sosyoloji disiplini içinde en karmaşık, tanımlanmasında en çok güçlük çekilen kavramların başında 'toplum' kavramı gelir. Klasik sosyolojiden modern sosyolojiye kadar sosyoloji tarihinde kavram üzerinde bazen üstü örtük, bazense açık bir tartışmanın mevcut olduğu ifade edilebilir. Toplumu konu edinen hemen her sosyoloğun kendine özgü bir toplum tasavvuru vardır ve bu tasavvur sadece o sosyoloğun kendi entelektüel merakının ötesinde bir anlama sahiptir.

Klasik sosyolojide genelde geleneksel toplum ve modern toplum dominant toplum tipleri olarak kabul edilirken günümüz sosyolojisinde birbirleriyle uyuşmaları bazen epey zor nitelemeler aynı toplum için kullanılabiliyor. Sözgelimi günümüz toplumları için postmodern toplum, tüketim toplumu, bilgi toplumu, sanayi sonrası toplum gibi nitelendirmelere sık sık denk geliyoruz. Bu durum ilkin aynı toplumsal gerçekliğin farklı sosyologlar tarafından farklı şekillerde ifade edilmesinin bir neticesi olarak düşünülebilirse de toplum tanımlamalarında karşılaşılan güçlüklerden kaynaklı tartışmanın devamı olarak da kavranabilir. Günümüz sosyolojisinde toplumsal alanın nasıl nitelendirileceğine ilişkin yürütülen bu tartışmanın sosyolojik faaliyetin kendine dönük algılarını da belirleyeceği kuşkusuzdur.

Ütopya tasavvurları

Köksal Alver'in baş editörlüğünde altı ayda bir yayınlanan Sosyoloji Divanı'nın 2020'nin ikinci sayısı olarak yayınlanmış 16. sayısındaki Toplum başlıklı dosya konusu bu tartışmaya bir katkı olarak tasarlanmış. Dosya, aynı zamanda derginin dördüncü özel sayısı. Dergide Mustafa Aydın, toplumu ütopya tasavvurları etrafında şekillenen ahlaki, hukuki ve tarihsel şartların oluşturduğu süreçte insana alternatif bırakmayan bir alan olarak inşa edildiğine dikkat çekiyor. Toplumsal gerçekliğin mevcut şekilleniş tarzı olarak toplum formunun etik ve estetik ölçütlerin temeli addetmenin yanlışlığına dikkat çekilen yazısında Aydın gerçekliğin temel ölçüsünü farklı bir yerde aramamızın önemine işaret ediyor. Toplum kavramının kullanımını yanlış bulan Nilgün Çelebi de yazısında bu kavram yerine socius kavramını öneriyor. Nilüfer Öztürk Aykaç'ın yazısı ise felsefi düşünceler tarihinden muhtelif toplum tipleri ve imgelerini okura sunuyor. Bu yazılar haricinde dergide Ejder Ulutaş, Mehmet Uğraş, Bedir Sala, İlyas Sucu, Ferhat Tekin, Sedat Demir dosyayı zenginleştiren yazılara imza atmışlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder