26 Mayıs 2021 Çarşamba

‘Kapitalist devrim bir efsane'

 Modern dünyanın oluşumunda 17 ile 18. yüzyılın büyük bir önemi olduğu düşünülür genelde. Bir hayat tarzı olarak modernliğin, ekonomik bir sistem olarak kapitalizmin, modern teknolojik gelişmelerin oluşumunda büyük bir "bilimsel" etkiye sahip doğa ve kâinat görüşünün ortaya çıkmasında bu yüzyıllardaki birçok olayın önemi olduğu düşünülür. Modern hukuk, ekonomi ve toplum modellerinin şekillenmesinde elbette Rönesans ve Reformasyon kadar bu yüzyıllarda ortaya çıkan ve devrim olarak nitelenen bilimsel, sınai gelişmelerin de önemi büyüktür. Peki ama bu gelişmelerin asli sebebi bu yüzyıllarda kalınarak mı araştırılmalı yoksa "karanlık Ortaçağ"a da bakılmalı mı? Bu gelişmelerin ilk görülmeye başlandığı bölgeler hangileri? İlk sanayileşen bölge olarak İngiltere'nin "kapitalizmin yurdu" olarak anıldığını biliyoruz, peki ama İngiltere'deki hangi toplumsal sebepler ve vetireler buna yol açmıştır? Kapitalizmin ilkin İngiltere'de görülmesinin sebebi nedir?

Batı'daki modern kapitalist ve sanayi toplumlarının kökenleri etrafında yapılan sosyolojik çalışmalarda Marx ile Weber'in teorilerinin etkili olduğu iyi bilinir. Genel olarak söylemek gerekirse her ikisi de Avrupa için 16. yüzyılı kilit önemde kabul eder ve bu yüzyılda yaşanan gelişmelerle feodal/köylü sistem yerini modern/kapitalist bir sisteme bırakır. Kapitalizmin niçin dünyanın diğer taraflarında değil de Batı'da ortaya çıktığını açıklamaya çalışan Weber'in Batı medeniyetinin hayatlarını akılcı bir ahlakla sürdüren insanların varlığından ötürü diğer medeniyetlerin ötesinde bir farklılığı haiz olduğunu savunduğu iyi bilinir. Diğer yandan her iki düşünürün de genel teorilerinin arka planında İngilizlerin whig dedikleri ve özellikle 19. yüzyılda yaygınlaşmış "evrimci" bir tarih anlayışı olduğu söylenebilir. Bu anlayışın ana hattı düğüm noktası modern tarihin, küçük ve 'köylülerin' yaşadığı yalıtılmış topluluklardan 18. yüzyılın piyasalaşmış, tekelleşmiş, 'açık' toplum yapısına geçişin olduğu 'evrimci' bir hikayedir.

'Evrimci' çerçeve

İngiliz Bireyselciliğin Kökenleri adıyla Türkçe'ye çevrilen kitabında İngiliz antropolog ve tarihçi Alan Macfarlane, tarihçilerin uzaklaşmayı pek istemedikleri bu 'evrimci' çerçeveyi yanlışlayan bir örnek olarak İngiliz istisnailiğini konu ediniyor. Ona göre "ekonomiyi toplumdan ve büyük ölçüde siyaset ve dinden ayırmak anlamında İngiltere en azından 12. yüzyıldan beri modern"dir. Marx, Weber ve Durkheim'ı baz alan sosyolojik gelenekle yakından ilişkili paradigmanın 15. ve 17. yüzyıllar arasında feodal ve köylü bir dünyadan modern, kapitalist ve bireyci bir dünyaya geçişi öngören 'kapitalist devrim'inin bir efsane olduğunu savlayan Macfarlane, kitabında ekonomik antropolojinin en büyük teorilerinden birini teşkil eden köylü toplumdan 'ekonomi ile toplum'un ayrıştığı modern kapitalist topluma geçişi işaret eden teorinin de yanlışlığını böylelikle ortaya koymaya çalışıyor. yanlışlığını ortaya koymaya çalışıyor. İngiltere'nin kapitalistleşme yoluna geç bir zamanda çıkmadığını ve ayrıca ortaçağ ekonomik hayatında mütevazı bir rol de oynamadığını savlayan Macfarlane, kasabalar ve köylerdeki küçük piyasaların toplumsal ve ekonomik yapısı ve zihin dünyasının önemine işaret ediyor.

Batının sanayi teknolojisinin herhangi bir şekilde alınırsa bunun yalnızca sadece fiziksel ya da ekonomik bir ürün almak anlamına gelmeyeceğine de değinen Macfarlane, bu ürünün kendi yanında çok sayıda bireysel davranış ve hakkı, aile yapısını, bir takım coğrafi ve toplumsal hareketlilik kalıpların da içerdiğini kaydediyor. Kazanılan ekonomik faydaların ürünün getireceği yalnızlık, güvensizlik ve ailevi gerilimlere değip değmeyeceği ise elbette tartışılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder