23 Aralık 2021 Perşembe

Deleuze'ün Bergson yorumu

 Ondokuzuncu yüzyıl sonu ile yirminci yüzyıl başlarında yoğun bir pozitivist-Aydınlanmacı etkiye maruz kalan Türk kültürü ve düşünce hayatında Fransız filozoflardan Henri Bergson, argümanlarında, dönemin pozitivist paradigmasının dışladığı çeşitli meselelerin yer aldığı, dünyanın işleyişine ve toplumların yapısına dair sosyolojik, psikolojik ve politik değinilere pozitivizmin dışında kalan bir bakış açısıyla bakmayı mümkün kılan bir figür olarak dikkat çeker. Bergson'u Türkiye'ye tanıtan, ilk çevirileri yapan isimler genelde başta Dergâh dergisi olmak üzere muhafazakâr sayılan bir çevrede yer alır; hatta Bergsonculuk muhafazakâr ideolojinin terminolojisini oluşturan, onun handiyse mütemmim cüzü olarak değerlendirilebilecek bir muhtevayı haiz kılınır.

Mustafa Şekip Tunç, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Suphi Ethem, Rıza Tevfik, Mehmet Emin Erişirgil gibi Türk düşünce hayatının belli bir döneminde (Osmanlı devletinin son demlerinden Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar olan dönem) önemli isimlerin Bergson'un fikirlerine dair yaptıkları tanıtım, tercüme, kullanım vb. faaliyetlerin Türkiye'de alternatif sayılabilecek bir modernleşme fikriyatının temellerini de attığı görülür. Öyle ki Bergsonculuk sayesinde Türk düşünce hayatında yeni ve başka ufukların açıldığını, determinist, materyalist, pozitivist, sosyolojist olarak nitelendirebileceğimiz görüşlere spiritualist, irrasyonalist, antientellektüalist ve Entüisyonist yaklaşımlar gibi genelde bilimdışı addedilen bakış açıları da dahil olmuştur. Bergsonculuğun Türkiye'de felsefenin ve metafiziğin anlamını ve kapsamını yeniden ele alıp sınırlarını genişlettiği, bilimlerden ayrı bir de felsefenin var olduğu ve bu felsefenin de kendisine has bir konusunun ve yönteminin bulunduğu fikrini ön plana çıkarmaya çalıştığı vurgusunu da bu söylenenlere eklemek gereklidir.

Bergson etkisi

Sadece düşünce hayatında değil; şiir, roman, tiyatro gibi edebiyat eserlerinde de kalıcı etkilere sahip Bergson'un ve Bergsonculuğun günümüz Fransız felsefecilerinden Gilles Deleuze'ün metinlerinde önemli bir yere sahip olduğunu biliyoruz. Deleuze'ün felsefe tarihçiliğinin önemli bir aşamasında yer tutar Bergson. Spinoza ve Nietszche ile birlikte Bergson, Deleuze'ün fikriyatının ve kavramsal çerçevesinin şekillenmesinde etkindir. Ayrıntılı bir sunuş yazısıyla birlikte Bergsonculuk adıyla Türkçeye Hakan Yücefer tarafından kazandırılan metni de Bergson ve Bergsonculuğun Deleuze'ün düşüncelerindeki yerini gösteren metinlerden birisi. (Yeri gelmişken söylemeli: Spinoza, Bergson ve Nietszche'yi belirgin bir fikri hatta birlikte okuma tasarımı Deleuze'den yaklaşık yarım yüzyıl önce Namdar Rahmi Karatay ile Naci Fikret'in başını çektiği Konya Enerjetizm Okulu'na ait. Gerçi gerek Namdar Rahmi ve gerekse Naci Fikret hayatlarında epey sıkıntıya düşmüş ve hatta felsefi tasavvurlarını bütün boyutlarıyla sergileme ve geliştirme imkanına bir türlü kavuşamamışlardır.)

Deleuze, felsefeyi hayatın içine çekme girişiminin temel fikirlerini Spinoza ve Nietszche kadar ve hatta onlardan fazla Bergson'dan edinir. Bergson'un temel addedebileceğimiz eserlerinde geliştirdiği kavramları ve problemleri temellük ederek kendi yaklaşımına uygun hale getiren Deleuze'ün teşebbüsü felsefe tarihinin ve tarihçiliğinin felsefeden bağımsız olmadığının da başka bir kanıtıdır. Eserde Deleuze, Bergson'un süre-zaman, zekâ-sezgi karşıtlaştırmalarını ve yaratıcı evrim, hayat hamlesi gibi kavramlarını onun bu kavramları serimlediği Şuurun Doğrudan Doğruya Verimleri, Madde ve Hafıza, Düşünce ve Devingen, Ahlakın ve Dinin İki Kaynağı, Yaratıcı Tekâmül gibi eserlerin önemli pasajlarını seçerek yorumluyor. Deleuze'ün her ne kadar yorumlarında eserlerin tamamını konu edinmese de bir bütünlüğe ulaşabildiğini vurgulamalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder