14 Eylül 2022 Çarşamba

Aklı kalbin emrine verin

 Gündelik hayatımızda sık kullanılan deyişlerdendir akl-ı selim. Kimileyin gerçeğe uymayan sözler söyleyenler akl-ı selime davet edilir; kimileyinse acele, celadetli ve hırçın davrananlara akl-ı selimle davranmalarının elzem olduğu söylenerek mutedil bir çizgiye çekilmeye çalışılır. Kur'an-ı Kerim'in Şuara Suresi'nin 87 ila 89. ayetleri ise insanların diriltileceği günde onlara fayda sağlayacak yegâne şeyin kalb-i selim olduğu bildirilir. Hatta ünlü divan şairi Bağdatlı Ruhi'nin söz konusu ayetlere atıf yaparak "Yevme la yenfeu'da senden kalb-i selim isterler" dizesini kurduğunu da biliriz.

Akıl ile vahyin ilgisi, ilişkisi literatürde sıkça tartışılır; aynı şekilde vahiy ile kalb arasındaki ilişkinin de söz konusu edildiğini biliriz. Lakin yaşadığımız hayatlara ilişkin geliştirdiğimiz duygu, düşünce ve tavırlarda akıl, vahiy ve kalb arasındaki öncelik-sonralık sıralaması (yani bir yerde hiyerarşi) kadar bu üçlünün birbiriyle olumlu ya da olumsuz ilişkileri konu edinilmez. Esasen klasik İslam ilimleri arasında sayılagelen tasavvufun temelde fikri bir yönelim olmaktan çok, doğrudan davranışlara ilişkin olduğu göz ardı edilir. Deyim yerindeyse tasavvuf, teorize etmektense pratik yolları gösteren, doğru davranışın, kişinin öz yönetiminin nasıl olması gerektiğinin bu yollarla olabileceğini örnekleyen bir disiplin.

Hazreti Peygamberin hayatının yalnız Müslümanlar için değil, bütün insanlar için bir örnek olduğunu söyleyen ve geçtiğimiz hafta vefat etmiş Ö. Tuğrul İnançer'in ölümünden önce yayınlanan son kitabı olan Kalb-i Selim, "aşk, akıl ve vahiy" arasındaki ilişkileri akıcı bir dil ile anlatıyor.

Bekabillah hedefi

Yanlış anlaşılan, bu yanlış anlamalar sonrası verilen içeriklerle hayata yanlış aksettirilen birçok dinî kavramın aslında ne olduğunu, neyi içerip neleri içermediğini vurgulayan üslubuyla İnançer, Müslüman sufilerin Batı mistisizmi veya Hint mistisizminde görüldüğü üzere Nirvana'ya ulaşmak, yani 'fenafillah' değil, 'bekabillah' hedefinde olduğunu belirtir.

Kitabında kalbin maraz ve hastalıklarına karşı müminin göstermesi gerekli doğru davranışları konu edinen İnançer, kalbin aslında mahluk ile Halik'in irtibatının odaklandığı nokta olduğunu ifade ediyor. Vahyin Hz. Peygamber'in kalbine nüzulünü hatırlatarak onun ayrıca idrak ve anlama merkezi olduğunu, düşünme ve tefekkür etme melekesinin kalpte bulunduğunu vurguluyor. Merhamet, muhabbet, hidayet gibi olumlu duyguların ve onların tecellisinin ilkin kalpte görüldüğüne dikkat çeken İnançer, bununla birlikte Kur'an-ı Kerim'in münafıklardan bahsederken kullandığı söyleyişlerden yola çıkarak taş gibi olmuş, hatta taşlaşmış kimi kalplerin yakalandıkları hastalıklar sebebiyle bu duruma geldiğini belirtiyor.

Kalbi hastalığa uğratan, nurunu zulmete çeviren, inceliğini yok eden davranışları ele alan İnançer onların zaman zaman şeytanın desiseleri zaman zamansa nefsin hevesleri sebebiyle cazip göründüğünü, kalbin manevi işlevlerini körelttiğini düşünüyor. İnançer, aklı kalbin emrine vermenin gerekli olduğunu belirtirken aşkın da akla akıl ile veda etmenin bir hali olduğunun altını çiziyor: "Akıl pist gibidir, lazımdır. Ama akla bağlı kalırsan hiçbir zaman uçamazsın. Bunu anlamak aşktır."

Kalbin hastalığa kapılmasına sebep olan kibir, benlik, gurur, ucb, haset ve gıybet gibi tehlikelere karşı yapılması gereken doğru davranış biçimlerini ayetler, hadis-i şerifler, hikâye, kıssa, mesel ve menkıbelerle okurla sohbet edercesine anlatan İnançer susuzluğu gidermenin yolunun çeşme seyretmek olmayıp su içmek olduğunu da hatırlatıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder