19 Ekim 2022 Çarşamba

Pembe Hıristiyanlar ve Rusya

 Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev, Çehov, Puşkin gibi birçok edibin eserlerinin Türkçeye çevrilmiş olmasına karşın on dokuzuncu yüzyıl Rus düşünce dünyası hakkında yeterli bilgilere Türkçede sahip olmadığımız söylenebilir. Özellikle onyedinci yüzyıl sonrasında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Rus devrimine dek süren büyük savaşların gerçekleştiğini ve bu iki devletin handiyse birbirinin can düşmanı olduğunu hatırlarsak Osmanlı devletinin bakiyesinin yön verdiği Türk düşünce dünyasında düşman komşunun fikri hayatının ihmal edildiğini görmek üzücüdür. Osmanlı'da olduğu gibi Rus düşünce hayatı bakımından en zengin ve karmaşık dönemi oluşturan ondokuzuncu yüzyılın toplumsal ve siyasal bakımlardan da epey hareketli geçtiği düşünülürse tıpkı Osmanlı devletinin bekası için türeyen siyasal akımlar gibi Rusya'da da Çarlık rejiminin bekası için birtakım akımların türediği, bu akımların ve tartışma konularının modern Rus siyasi düşüncesinin zeminini oluşturduğu açıktır.

Otokrasi savunusu

Napolyon savaşlarının ardından Rus entelektüelleri ve devlet adamlarının üzerinde en çok söz sarf ettikleri kavram olan "otokrasi"yi savunan Konstantin Nikolayeviç'in 1863'te başlayıp yaklaşık 10 yıl süren diplomatik kariyerinin sonlarında yazdığı eseri Bizansçılık ve Slavlık bir açıdan Rus siyasi tarihinin önemli kavramlarının edebi, dini ve tarihsel bir yorumu olarak değerlendirilebilir. Fransız ihtilalinin imparatorluk rejimlerini tehdit eden ilkelerine karşı olarak ilk kez 1833'te Çar I. Nikolay'ın Eğitim Bakanı Sergey Uvarov tarafından önerilen "Ortodoksluk, Otokrasi ve Milliyet" meşhur üçlemesinin de otokrasiyi devletin bekasının ayrılmaz bir parçası olarak gördüğüne şüphe yok. İngiltere ve Fransa gibi dönemin önemli batılı devletlerinin desteğini alan Osmanlı devleti ile Rusya arasında gerçekleşen Kırım Savaşı sonrasında, Rusya'nın Batı'dan izole edilişini jeopolitik bir dille yorumlayan ve Rusya ile Batı arasında antagonist bir ayrım olduğunu düşünen Nikolay Yakovleviç Danilyevski'nin akıl hocası olduğu Konstantin Nikolayeviç'in tıp öğretimini Kırım Savaşı sebebiyle yarıda bırakıp askeri doktor olarak cephede görev aldığını da belirtmeli. Fransız İhtilali'nin ilklerinin içerdiği tehditlere karşı "Peki biz ne diye endişeleniyoruz? Avusturya ve Türkiye ayakta durmuyor mu en nihayetinde? Avusturya ve Türkiye'nin ömrü uzun olsun (bilhassa bu sonuncusunun). Türkiye'nin varlığını sürdürmesi hem bizim için hem de Doğu'da bizle aynı inancı paylaşan çoğunluk için faydalı bir şey olduğunun bugün dahi pek çok kişi farkında" satırlarını kaleme almasının sebebi de bu.

Slav dünyasında Orta Avrupa Cermenlerine, Roma Kilisesine ve en nihayetinde Batı medeniyetine karşı Bizansçılığı savunmaya dönük bir eğilim yaygındır. Konstantin Nikolayeviç'in benimsediği tarih görüşünün bu eğilime yaslandığı gayet açık, bu tarih görüşüne göre fenomen tarihte asla yok olmaz, belki zaman ve mekân şartlarına ayak uydurup yeni bir forma girer, varlığını böyle idame ettirir. Dostoyevski ve Tolstoy'u "pembe Hıristiyan" olmakla suçlayan Konstantin Nikolayeviç Leontyev'in kitabında Rusya'nın "özgül bir yol"a sahip olduğunu ispatlamaya çalıştığını, bu özgüllüğün içeriğini de Bizans mirasçılığına dayandırdığını ifade edebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder