12 Kasım 2022 Cumartesi

Küreselleşme sürecinin felsefi söylemi

 Yirminci yüzyılın son çeyreğinde sanat ve edebiyattan şehirleşme ve mimariye felsefe ve dinden sosyoloji, siyaset ve ahlaka kadar hemen hemen bütün beşerî faaliyet alanlarında etkili olan bir tartışmaydı postmodernizm ve elbette onun türevi sayılabilecek diğer tartışmalar. Felsefede ilkin bir talep üzerine "son derece gelişmiş toplumlarda bilginin durumunu ortaya koymak" amacıyla Fransız filozof Jean-François Lyotard'ın hazırladığı ve 1979'da yayınlanan raporda işaret edilen postmodernite ya da postmodern durum deyişi bu toplumlarda ortaya çıkan meşruiyet krizini niteleme girişimi olarak görülebilir. Lyotard aşırı bilgisayarlaştırılmış toplumlarda toplumsal bilginin meşruiyeti probleminin oluştuğunu; bu toplumlarda her türlü bilginin geçerli sayılmayıp ancak bilgisayar diline aktarılan bilginin geçerli kabul edileceğini ileri sürmüştü. Lyotard'ın tasvir ettiği şekliyle postmodern durum modernist dönemde etkinlik kazanmış meta-anlatıların inanırlılıklarının olmadığı bir dönemi ifade ediyordu. Eşitlik, adalet, hümanizm, ilerleme, özgürlük vb. kelimelerle işaret edilen meta-anlatıların (bir bakıma üst bir bakıma büyük anlatılardır bunlar) çevresinde, onlara dayanarak geliştirilen kapsamlı kitle ideolojilerinin de postmodern durumda eski önemlerinin kalmayacağını öngören Lyotard belki bu bakımdan sosyalizmin 1989'daki çöküşünü önceden haber vermiş sayılabilirdi.

Kavşaklar ve seçenekler

Felsefe ve sosyolojide postmodernist söylemin ikinci dönemiyle Wittgenstein ve Heidegger, Foucault, Lyotard, Richard Rorty, Gilles Deleuze, Jacques Derrida, Roland Barthes,Pierre Bourdieu gibi isimlerin eserlerinde ön plana çıktığını söylemek mümkün. Batılı hümanizme, Avrupamerkezcilikle malul dünya algısına ve daha genel anlamda aydınlanma ve modernlik düşüncesine yönelik köklü eleştiriler geliştiren bu isimlerin "dil oyunları, söylem, ideoloji, doxa, habitus" vb. kavramları kullanarak bu eleştirilerini dile getirdikleri görülür. Postmodernizmin özellikle Nietzsche ve Heidegger gibi iki Alman düşünürü kök sayan yaklaşımlarıyla 1960'lardan sonraki Fransız felsefesinin önemli isimleri arasında yer alan Lyotard, Foucault, Derrida, Deleuze gibi isimlerin önayak olduğu ve modern özne tasavvurlarının kapsamlı bir eleştirisinin gerçekleştiği bir mecra olduğu iddia edilebilir. Bu eleştirileri dile getirenlerin önemli bir kısmının geçmişlerinde Cezayir tecrübesinin bulunduğunu da eklemek gerekir. Buradan yola çıkarak Fransız işgali altındaki Cezayir tecrübeleri modernliğin kavramsal iddialarının geçerliliğini nihai kertede çürütmüş addedebiliriz.

Postmodernizmin küreselleşmeyle aynı zamanlarda geliştiğini hatırlatarak onu bir anlamda küreselleşme sürecinin felsefi ya da siyasi söylemi addedebileceğimizi söyleyen Prof. Dr. Yasin Aktay, Postmodern Kavşakta Din ve Sivil Toplum adlı eserinde din sosyolojisi, modernizm, postmodernizm, sekülerleşme ve sivil toplum tartışmaları etrafında yazdığı makaleleri bir araya getirerek kavşakların genelde farklı seçenekler sunduğunu, modernitenin aksine postmodernitenin farklı yol ve güzergahlardan gidilebileceğine dair açık alanlar bıraktığını vurguluyor ve ekliyor: "Görecelik postmodernitenin sadece keşfettiği bir hakikattir, bu hakikat, insanın insanlığını, faniliğini, sınırlarını, yani aslında yerini ona öğreten bir etki de yapıyor. İnsanı tanrılaştıran ve bütün hakikatlerin tek ölçüsü haline getiren modernizmin hümanizminin, bizi alıştırdığı kesinlik duygusunun kendisinde bir maraz olduğunu bugün anlamaya bu sayede daha fazla yaklaşmış bulunuyoruz."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder