2 Aralık 2022 Cuma

Osmanlı hukukunun temelleri

 Osmanlı'dan günümüze yaşanan zihniyet değişikliğinin bazı kavramsal temeller üzerinde gerçekleştiği hiç kuşkusuzdur. Sözgelimi bazen Osmanlı devletinin şeriatla yönetilirken günümüzde bu yönetimin buna mugayir olduğu söylenir. Yine Osmanlı tarihçiliğinde bazı amatör kalemlerden sık sık Osmanlı'daki şerî hukuk-örfî hukuk ayrımıyla ilgili analizler okuruz.

Osmanlı hukuk düşüncesinin tarih idrakinden nasıl beslendiğini, kanun dili ve tasnifini nasıl yaptığını inceleyen Osman Cengiz, Hukuk Düşüncesi adıyla yayınlanan kitabında temelde birbiriyle bağlı iki meseleyi ele alıyor. Bu meselelerden ilki on dokuzuncu yüzyıldan günümüze kadar gelen bazı Osmanlı hukuk terimlerinin önceki yüzyıllarda aynı anlamda kullanılıp kullanılmadığı iken ikinci mesele de bununla bağlantılı olarak "hukuk-ı şer'iyye" ya da hukuk-ı örfiyye dendiğinde kastedilenin ne olduğu, Osmanlı'nın hukuk tasnifi ve uygulamasında "özel hukuk-kamu hukuku" ayrımını hatırlatacak uygulamaların olup olmadığı.

Mistik padişah kimliği

Kitapta Osmanlı kanun ve hukuk geleneğinin daha iyi anlaşılması amacıyla Cengiz, Osmanlıların hukuk tasnif mantığı ve bu mantığın temelleri üzerinde yükselen bazı kavramları ele alıyor. Yazar Osmanlı devletinin şeriata göre mi yoksa örfe göre mi yönetildiği sorusuna cevap aramıyor.

Kavram dünyasını hayata yansıdığı şekliyle aktarmaya çalışan Osman Cengiz çeşitli kanunname, fetva ve sicillerde geçen şer', şer'iat, bid'at, cürm, günah gibi kavramları örnek veriyor. Kanunnamelerde geçen "günah" kavramını örnek veren Cengiz bu kavramın kanunnamelerde 'kusur' anlamında kullanıldığını belirterek "dinen Tanrı'ya karşı işlenen hata" anlamında olmadığının altını çiziyor. Bu kullanımın "galiz günah"ı da "ağır kusur" olarak karşılamaya imkân verdiğini ifade eden Osman Cengiz, reâyânın önceden askerî olmayan bütün kesimler için kullanılırken 19. yüzyıldan itibaren sadece gayrimüslimleri ifade eden bir anlama gelmeye başladığını belirtiyor. Benzeri şekilde cürüm günah, suç; örf de adet, kanun anlamına gelirken kanunnamelerde yerine göre ilki "para cezası" ikincisi ise "işkence" anlamına gelebiliyordu. Bugün şer'î hukuk dendiğinde örfî hukuk olarak nitelendirilen bir alanın karşısında konumlanan topyekûn bir hukuk sisteminin ifade edildiğini belirten Osman Cengiz, Osmanlılarda kanunname ve fetvalarda geçtiği şekliyle çoğu kez söz konusu terkiple halkın yerine getirmekle yükümlü olduğu ve sipahiler için vergi hukukuyla ilgili bir kavram olarak hak ettikleri "yasal maaş"ın ya da "yasal pay"ın kastedildiğine işaret ediyor.

Şer' ve şeri'at kavramının Osmanlılarda üç anlama geldiğine dikkat çeken Osman Cengiz bu anlamları şöyle ifade ediyor: din, yasa ve mahkeme. Şer'î hukuk-örfî hukuk ayrımına ilişkin dinî hukuk ve yasa geleneği tarafından aktarılan hukuk şeklinde yapılan ayrımın hukukun kaynağını gözetmesi bakımından doğru bir ayrım olduğunu belirten Cengiz, yine de bu ayrımın kapsam bakımından yapılmış bir tasnif olabileceği sorusunu soruyor. Ebussuud Efendi ve Pîr Mehmed Üskübî'nin bazı fetvalarında Osmanlı dünyasındaki fıkıh müdevvenatında yer almayan vergilerin dine uygun görüldüğüne değinen Cengiz, şerî hukuk ve örfî hukuk tasnifinin Roma Hukuku'ndaki özel hukuk (ius privatum) ve kamu hukuku (ius publicum) ayrımına dair tatbikin ayrı bir türü sayılabileceğini belirtiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder