24 Eylül 2023 Pazar

KENDİ GÖLGESİNDE KEŞİŞ

 

Sesi hep siyah!

 

Mantık okuyor nicedir

Nicedir Borges ve bocurgat

Ve yalnızca yalnızlığına güveniyor

Aşka ve ölüme güvenilmez çünkü

Ve aslında hayata da

Benzemiyor yalnızlığı ama asla

Kızgın güneşle kavrulmuş asma yapraklarından

Kayarak düşen

Dolgun tenli bir yağmur damlasına

 

Ya ya! Benzemiyor kimsenin yalnızlığı kimseninkine

Abanoz bir kapım var benim mesela

Kimsenin çalmadığı bir kapı, saba rüzgârı bile

Arada bir şöyle dokunup geçiyor sadece

Çok acayip bir kış belki kapıldığım gamze

Çok mu acayip kış?

Kış mı dedim?

Kuş diyecektim oysa, rengarenk bir kuş

Kartal değil kaknüs değil sülün değil

Bütün bilinen kuşlardan başka

Papağan değil tavus değil albatros değil

Renkli ama

Rengi bilinen kuşlarınki gibi değil

 

Sesi hep siyah!

Siyah mı dedim beyaz diyecektim oysa

Çünkü en çok beyaz yakışır yalnızlığa

Halbuki yalnızlığım bile benim değil

 

Hatırla ki sesi hep siyah

Belagat biliyor nicedir

Nicedir el-milel ve’n-nihal

Ve yalnızca yalnızlığına güveniyor

Siyah kan bulaşmış yalnızlığına

Gece kanı, kuş kanı!

O kanı silmeye uğraşıyor durmaksızın

Durmaksızın kendi gölgesinde keşiş

Aşkı ve ölümü düşünüyor

Ve akşamı,

Güneşin tunç kalbinden yontulmuş

Bir sunak taşı mı ki akşam

Sadece bir gölge seçilir

Sıyrılıp geçen abanoz kapıdan

Ve ah rüzgâr!

Evet rüzgâr!


Çöl yılanlarının kutsal ıslığı

Kumların kutlu velvelesi

Kudümler

Neyler

Güneş neşideleri yani tereddüt

Her şeyi

Ve hatta bütün şüpheleri kaplayan

B          i           r              a           n              

 

***

Girip deyre biraz incil

Havarilere dair bir kıssa okusam

II

Durmaksızın kendi gölgesinde keşiş

Aşkı ve ölümü düşünüyor

Ve akşamı

Öyle ki siliniyor

Entarisine bulaşan seslerin siyah lekesi

Tohum olarak saçılıyor arzu toprağına

Güvenilmez bulduğu bikr-i mana

Yani yelve kuşları

Ten oyunları

Tarih

Ve bütün bakireleri Babil’in

Kemerlerinde bozulmamış büyüler taşıyan

Yalnızlık mabedleri

Ki Hadrianus’un Anıları’nı okuduğu kahverengi günler

Geliyor aklına gele gele hafıza denen boşluktan

Kırlangıç fırtınaları

Boğa güreşleri

Av partileri

A  n  i  m  u  l  a    V  a  g  u  l  a    B  l  a  n  d  u  l  a

Anlamsız olan anlamsızdır oysa

İçindeki göğün serçeleri

Sireng bir yalnızlığa uçmuşken çoktan

Aşkı ölümü ve akşamı kavradığı gibi

Kavrıyor kendi gölgesinde keşiş

İnsanları telaşlandıran bu meş’um bilgeliği:

Her kalbin bir yalnızlığı var

Ve her kalb kendi yalnızlığını arar


İnsanları telaşlandıran halbuki

Mevsimsiz artan tütün fiyatları

Ya da yaşlı bir göçebenin kırçıl sakalları

Bozkır sabahlarının yağlı postundan

Koparılmış bir tutam tüy gibi duran

Yayvan çenenin anlamlı çukurunda

Dünyanın en anlamlı çukurunda öğrendim bunu

Ve boynumu uzattım kitaplığın örümcek ağları

Ve tozlu sayfalarla kaplanmış raflarına

Ama anlamı yok!

Ölmüş dediler inanmadım ama anlamı yok

Üstelik içimde aradım ama yok dışımda yok

Korktum dediler

Korkulası bir şey yok:

Her kalbin bir yalnızlığı var

Ve her kalb kendi yalnızlığını arar


Sanki bir üfleyişte sönen lambalar

Talan edilmiş pamuk tarlaları

Arzular

Ağıtçı kadınlar

Dağların dalgın mihveri

Dönüp duran dönüp duran dönüp duran

A  n  i  m  u  l  a    V  a  g  u  l  a    B  l  a  n  d  u  l  a

 

***

 

Her kalbin bir yalnızlığı var

Ve her kalb kendi yalnızlığını arar

III

 

O ki yalnız kendi gölgesinde keşiş

Siyah kan bulaşmış bilgeliğin vaizi


Bu kenti düşlediğim ne zaman anlaşılacak

Fısıh yemeğine gecikmiş bir havari

Ya da birazdan saati soracak biri

Kürdanıyla karıştırırken diş kovuklarını

Zaman yorgunu bir kumarbaz belki

Avcuna sakladığı kemik zarların şıkırtısı

Lades kemiğinin

Kafataslarının şıkırtısı

Gölgemin bulanık yankısına karışacak sürekli

Sesi dediydim halbuki

Sesi hep siyah

Asfaltta çiğnenmiş ışık kırıntıları

Düşler

Oval bir haklılık lastik izleri

Öpüp başına koyan yok

Öpüp başına kuru ekmeği yağmuru kaderi

Hayır saati soramam ona

Yalnızlığıma ki saati yok kaderi yok ekmeği

Vakti yok bekleyecek

Beklemekten başka herhangi bir şeyi


Bu gölgekent ki kentlerin en düşseli

Şiraz İsfahan Delhi Viyana Paris Napoli

İlkin bu irkiltici bulutlara yakışan ilahi

Çok yakınında kin ovalarının

Karanlık dehlizlerin

Yoksul tepelerin nefrete dönük yüzünde

Yalnızlığın öğle vakti ikindi demi

Sadece Kahire Şam Semerkant

Yahut hırs damarlı

Bir kayanın kemirgen dili

Turuncuya çalan çatlaklarında

Gezinen bir küçük yılan ayağı eli

Sadece Ombuktu Beyrut Floransa değil ki


“Hayya alel aşk!

Hayya alel aşk!”

Değil Wagner değil Verdi

Kalbimin aşk boşluğunda çınlayan

Abdülkadir-i Meragi

Ne zor ölmeden söyleyebilmek bunu

Güneşin

Ve günlerin sağırlaştığı bu yaşlılık ikliminde

Ayın yıldızların bile sağırlaştığı

Çok yakınında kin ovalarının

Karanlık dehlizlerin

Bile bile dönmez olduğu dünyanın

Tüm seslerin siyaha eriştiği

Bu ekinoks bu epilepsi

 

Ne zor düşlemek bu gölge kenti

Ki kentlerin en rüzgarsızı en düşseli

Yalnızlığın öğle vakti ikindi demi

***

Böyle yazdım ben ki

Yalnız kendi gölgesinde keşiş

Siyah kan bulaşmış bilgeliğin vaizi


1996-1999-Konya


1 yorum:

  1. "Yalnızlık Allah'a mahsus" derler. Yermek için zannederiz. Kendimizi yereriz, yeriz en çok. Ötekiler bize bunu aslında bizi cilveyle mağaralarıımızdan çıkarmak için söylerler. Kötü değildir niyetleri. İki tarafın da. Bazen şu gözden kaçabilir çünkü: "Allah'a mahsus" demek aynı zamanda ilahi olana mahsus da demek. Ve yalnız olanın dipsiz boşluktaki arayışı bundandır. Yoksa o da renklerle dansı, kuşlarla cilveyi de bilir. Fakat 2 renk arasındaki boşlukta, bir kuş cıvıltısının ritminin içindeki boşlukta bir ses daha var gibi. Onu da dahil etmesek mi dansa? Felsefeyle mi? Şiirle mi? Duayla mı? Muzikle mi? Muhabbetle mi? Hiçlikteki gizin cilvesi ne ola ki? Yalnız adam, yalnız değildir, doğru cilveyi arayan edeptir. Dans da biraz edepsiz işidir. Şiir de. Gönlüne sağlık.

    YanıtlaSil