4 Ekim 2024 Cuma

Kant ve Hegel de ırkçılığı besledi

 Modern önyargı türleri arasında belki de en şedidi ve aklen kabul edilmesi en zor olanı olumsuz duygular beslenen topluluğa karşı negatif stereotipler üreterek işleyen ırkçılık olsa gerektir. Irkçılığı antropolojinin temel günahı addeden Claude Levi-Strauss ona bir köken bulamasa da özellikle modern çağlarda ırkçılığın gezi edebiyatı ile asıl anlamına kavuştuğu görülür. Batı'da sözü edilen gezi edebiyatının gelişmesi ise emperyalizm ve sömürgecilikle iç içedir. David Locke'tan Immanuel Kant ve Hegel'e kadar birçok felsefecinin de yorumlarıyla ırkçılığı beslediğini vurgulayabiliriz. Özellikle Hegel, Batılı seyyahların zaten çarpıtma ve yanlı yorum dolu gezi notlarını kaynak seçerken onları bir daha çarpıtır ve ırkçılığa davet çıkaran yorumlar yapar. Batı toplumlarında ırkçı fikirlerin yaygınlaşmasında Avrupa'nın ekonomik ve siyasi çıkarlarının önemli bir rol oynadığını biliriz; ancak Locke, Kant, Hegel gibi filozofların ve Aydınlanma çağının da bu sürecin inşasında önemli olduğu görülür.

Cahiliyenin bir türü

Genel Yayın Yönetmenliğini Yunus Badem'in yaptığı Tezkire dergisinin 88. sayısında ırkçılık bir dosya olarak ele alınıyor. Dosyada yer alan yedi makale ve bir söyleşi de üç inceleme ve değerlendirme yazısıyla takviye edilmiş. Dergide ayrıca gündemdeki konuları ele alan üç yazı da bulunuyor. Hiçbir bilgiyle giderilemeyecek cahiliyenin bir türü olan ırkçılığa karşı modernliğin aldığı bazı tedbirlerin onun aydınlanmış vehmini yansıttığını belirten Yasin Aktay'ın yazısı ile açılan dosyada Mahmut Hakkı Akın Amerikan sosyolojisinin kurucu ismi sayılan W. E. B. Du Bois'in "göçmen karşıtlığı ve ırkçılık" karşıtı görüşlerini ele alıyor. Sümeyye Sakarya ise ırk sonrası dünyaya odaklandığı çalışmasında ırkçılığın 'öteki' ve modernleşme süreçlerindeki yerini soruşturuyor. Irkçılık söz konusu edildiğinde sık sık zikredilen de Gobineau'nun argümanlarını, düşüncelerini ve ırkçılık etrafındaki etkisini sorgulayan Mustafa Demirci de böylelikle günümüz ırkçılığının mümkün temellerini soruşturuyor. Dergide Ayberk Eryılmaz'ın çevirdiği ve Nadiya N. Ali, Lucy El-Sheriff ile Hawa Y. Mire'nin ortak makalesi ise İslamofobiyi konu seçerek onun operasyonel açılımlarını irdeliyor. Kızıl Goncalar dizisinde yer alan söylemler üzerinden bu tür dizilerin toplumsal ve kültürel olarak İslamofobiyi güçlendirdiğine işaret eden Aydın Aktay'ın makalesini

Türkive ve Almanya'da göçmen karşıtlığıyla ön plana çıkan iki siyasal partiyi mukayese eden Şahika Akın'ın yazısı takip ediyor. Aynı zamanda dosya editörlüğünü yapan Ufuk Necat Taşçı'nın yazısı ise Afrika'daki kimlik bunalımını kolonizasyon ve Batı ırkçılığı ile birlikte tartışıyor: "Afrika kıtasında her anlamda bağımsızlaşma amacındaki ülkelerin, Batı-Doğu arasındaki rekabetin bir unsuru olmaktan çıkarak, Afrikalı bir reçete oluşturmaları gerekmektedir."

Bekir Berat Özipek dergide kendisiyle yapılan söyleşide "Avrupa'da aşırı sağın sergilediği tutumun aynısını, Türkiye'de merkez sol ve onun etki alanındaki ayrımcı, ırkçı siyasi oluşumlar sergiliyor" tespitini dile getiriyor. Dergide ayrıca Kamil Ergenç kanı merkeze alan politik kültürü Sıbgatullah Kaya da milliyetçiliği gündem yazılarında tartışıyorlar. Emine Çift, İlhan Bilici ve Esra Ekiz de yazdıkları yazılarla ırkçılık konusunda öne çıkan çeşitli kitapları değerlendiriyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder