25 Mayıs 2014 Pazar

Hür ve kabul edilmiş liberaller

Öteden beri düşündüğüm bir şey: Türkiye’de gerçek bir “liberal” var mı? Türkiye’de “liberal” olmak ne anlama gelir? Siyasi liberalizmle iktisadi liberalizm arasında bir fark bulunur mu? Türkiye’de kendisini liberal olarak tanımlayanlar siyasi liberal mi, iktisadi liberal mi?
Bu sorularıma geçen yıl Kasım ayında vuku bulan “dershaneler” tartışması ve Şubat ayında bazı yurtlarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aleyhine “tebbet” okumak istemeyen ya da yine Başbakan aleyhine gösterilmek istenen videoları seyretmekten imtina eden öğrencilerin yurtlardan atılması dolayısıyla gözlemlediğim bir sessizlik dolayısıyla kısmen bir cevap bulabildim.
Dershaneler tartışması esnasında kendini “liberal” olarak tanımlayan bazı zevat sosyal medyada dershanelerin kapatılamayacağını, çünkü bu kurumların hür teşebbüsün kaleleri olduğunu ileri sürmüşlerdi. Kısmen haklıydı bu eleştiri. Sonuçta birileri para kazanmak için birtakım kurumlar oluşturmuşlardı ve eğer Türkiye piyasa ekonomisi çerçevesinde eğitim mevzuunu piyasanın taleplerine göre şekillendirmek isteyen bir iktisadi strüktüre ve anlayışa sahipse bu kurumlar kapatılamazdı.
Peki, Şubat ve Mart aylarında karşılaştığımız olay neydi? Bazı özel yurtlarda ülkenin başbakanına dair kötü sözlerin edildiği bazı ritüellere katılmak istemeyen, ülkenin başbakanını seven bazı öğrenciler kapı dışarı edilmişlerdi. Üstelik yurt paralarını da ödemelerine rağmen bir gece ansızın kapının önüne konmuşlardı. Dikkatle izledim sosyal medyayı, bu konuda dershaneler tartışmasında meseleye hür teşebbüs nokta-i nazarından yaklaşanların ileri sürecekleri görüşleri merak ediyordum. Heyhat! Onca gün geçti, ne ağızlar açıldı, ne de klavyelere tuşlandı. Müthiş bir sessizliğe gark olmuştu kendini “liberal” tanımlayan çevreler. Oysa Türkiye’de yerleştirilmesine özen gösterilen iktisadi strüktür ve anlayışa göre parasını ödediği hizmetten yararlanırken sözleşme şartlarında yer almayan bir husus dolayısıyla o hizmetten mahrum bırakılmak kim ne derse desin öncelikle “tüketici hakları”na mugayirdi. Piyasa ekonomisini savunan liberal anlayışlılarımız nedense bu konuda konuşma mecburiyetinde hissetmiyorlardı kendilerini.
Peki ama öyleyse bu sessizliği nasıl yorumlamalıydı?  Ya bu sessizlikte bir aksaklık vardı ya da kendini liberal olarak lanse eden çevrelerin sözüm ona liberalizminde. Başka bir seçenek de söz konusu edilebilirdi lafın tam bu noktasında. Bu liberallerin liberalliği bir tür inisiyasyon içeriyordu. Birileri vakti zamanında bunları “liberal” olarak kutsamış ve kabul etmişti. Liberal olarak kutsanıp özgürleştirildiği var sayılan bu zevat da “kabul edilmişliğin” verdiği özgüvenle, her sözlerinde hikmet arayanlara gönüllü sözcülüğe soyunmuşlardı. Üstelik liberalliklerine artı bir değer olarak (“artı-değer” pek liberal bir kavram olmasa da!) bir gereği olarak muhalifliği ekledikleri için, belki de muhalif olmaları şartıyla liberal olarak inisiye edildikleri ve “kabul buyuruldukları” için mevcut iktidarla çatışan dini bir gruba dolaylı olarak destek olmanın yolunu suskunlukta bulmuşlardı. O dini grubun yararına olmadıkça ağızlarını bıçağın açmaması başka neye delalet ederdi ki?
O dini grupla iktidar arasındaki çatışmada taraf olmadan doğruları “kısmen” de olsa söylemenin yolu ‘liberal’, ‘sağcı’ ya da ‘solcu’ olarak addedilmekten geçmiyor. Türkiye’de en güvenli şekilde liberal olmanın gerek şartı piyasa ekonomisine, piyasa ekonomisinin ortaya koyduğu kurallara sonuna kadar sadık kalmak elbette. Ama bu yine de “liberal” olarak değerlendirilmeye yetmiyor. Ayrıca “muhalif aydın” olarak inisiye edilmeniz de gerekiyor.  Bu “muhalif aydın” ise öncelikle ülkede yerleşik kültüre, ülkenin tarih boyunca ürettiği medeni değerlere ve bu değerlerin menbaı olan dine ‘yabancı’ olmasanız bile ‘karşı’ olmanızı icbar ediyor. Yani muhalifliğin göstergesi iktidar karşıtlığı değil, toplum karşıtlığı. Öteki türlü bu ülkede “muhalif” bile saymıyorlar sizi.
Böylelikle sonuçta ortaya karışık bir “hür ve kabul edilmiş liberaller” locası çıkıyor. Bu locanın “hür ve kabul edilmiş masonlar” locasından farkı ise dilinde ve dimağında. Masonları aratmayan anlayışına rağmen dilleri masonlardan daha gevşek, dimağları ise daha karışık ve sinsi.  İktisadi liberalizmden siyasi liberalizme dönüşleri bile o açıdan şüphe içeren bir muhtevaya sahip. Ne iktisadi ne de siyasi açıdan güven uyandırıyor çünkü topluma, onun kültürü ve dinine karşı yürüttükleri şedit muhalefetleri.

Bu muhaliflikleri olmasaydı, iktisadi ve siyasi görüşleri ne olursa olsun, “aydın” ve “liberal” olarak tanımlanabiliyor olurlar mıydı? Hem yukarıda izah ettik, iktisadi ve siyasi görüşlerini onları “aydın” ve “liberal” olarak kabul edenler umursuyor mu ki?
Cafcaf, No: 61

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder