Öteden beri düşündüğüm bir şey: Türkiye’de gerçek bir
“liberal” var mı? Türkiye’de “liberal” olmak ne anlama gelir? Siyasi
liberalizmle iktisadi liberalizm arasında bir fark bulunur mu? Türkiye’de
kendisini liberal olarak tanımlayanlar siyasi liberal mi, iktisadi liberal mi?
Bu sorularıma geçen yıl Kasım ayında vuku bulan
“dershaneler” tartışması ve Şubat ayında bazı yurtlarda Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan aleyhine “tebbet” okumak istemeyen ya da yine Başbakan aleyhine
gösterilmek istenen videoları seyretmekten imtina eden öğrencilerin yurtlardan
atılması dolayısıyla gözlemlediğim bir sessizlik dolayısıyla kısmen bir cevap
bulabildim.
Dershaneler tartışması esnasında kendini “liberal” olarak
tanımlayan bazı zevat sosyal medyada dershanelerin kapatılamayacağını, çünkü bu
kurumların hür teşebbüsün kaleleri olduğunu ileri sürmüşlerdi. Kısmen haklıydı
bu eleştiri. Sonuçta birileri para kazanmak için birtakım kurumlar
oluşturmuşlardı ve eğer Türkiye piyasa ekonomisi çerçevesinde eğitim mevzuunu
piyasanın taleplerine göre şekillendirmek isteyen bir iktisadi strüktüre ve
anlayışa sahipse bu kurumlar kapatılamazdı.
Peki, Şubat ve Mart aylarında karşılaştığımız olay neydi?
Bazı özel yurtlarda ülkenin başbakanına dair kötü sözlerin edildiği bazı
ritüellere katılmak istemeyen, ülkenin başbakanını seven bazı öğrenciler kapı
dışarı edilmişlerdi. Üstelik yurt paralarını da ödemelerine rağmen bir gece
ansızın kapının önüne konmuşlardı. Dikkatle izledim sosyal medyayı, bu konuda
dershaneler tartışmasında meseleye hür teşebbüs nokta-i nazarından
yaklaşanların ileri sürecekleri görüşleri merak ediyordum. Heyhat! Onca gün
geçti, ne ağızlar açıldı, ne de klavyelere tuşlandı. Müthiş bir sessizliğe gark
olmuştu kendini “liberal” tanımlayan çevreler. Oysa Türkiye’de
yerleştirilmesine özen gösterilen iktisadi strüktür ve anlayışa göre parasını
ödediği hizmetten yararlanırken sözleşme şartlarında yer almayan bir husus
dolayısıyla o hizmetten mahrum bırakılmak kim ne derse desin öncelikle
“tüketici hakları”na mugayirdi. Piyasa ekonomisini savunan liberal
anlayışlılarımız nedense bu konuda konuşma mecburiyetinde hissetmiyorlardı
kendilerini.
Peki ama öyleyse bu sessizliği nasıl yorumlamalıydı? Ya bu sessizlikte bir aksaklık vardı ya da
kendini liberal olarak lanse eden çevrelerin sözüm ona liberalizminde. Başka
bir seçenek de söz konusu edilebilirdi lafın tam bu noktasında. Bu liberallerin
liberalliği bir tür inisiyasyon içeriyordu. Birileri vakti zamanında bunları
“liberal” olarak kutsamış ve kabul etmişti. Liberal olarak kutsanıp özgürleştirildiği
var sayılan bu zevat da “kabul edilmişliğin” verdiği özgüvenle, her sözlerinde
hikmet arayanlara gönüllü sözcülüğe soyunmuşlardı. Üstelik liberalliklerine
artı bir değer olarak (“artı-değer” pek liberal bir kavram olmasa da!) bir
gereği olarak muhalifliği ekledikleri için, belki de muhalif olmaları şartıyla
liberal olarak inisiye edildikleri ve “kabul buyuruldukları” için mevcut
iktidarla çatışan dini bir gruba dolaylı olarak destek olmanın yolunu
suskunlukta bulmuşlardı. O dini grubun yararına olmadıkça ağızlarını bıçağın
açmaması başka neye delalet ederdi ki?
O dini grupla iktidar arasındaki çatışmada taraf olmadan
doğruları “kısmen” de olsa söylemenin yolu ‘liberal’, ‘sağcı’ ya da ‘solcu’
olarak addedilmekten geçmiyor. Türkiye’de en güvenli şekilde liberal olmanın
gerek şartı piyasa ekonomisine, piyasa ekonomisinin ortaya koyduğu kurallara
sonuna kadar sadık kalmak elbette. Ama bu yine de “liberal” olarak
değerlendirilmeye yetmiyor. Ayrıca “muhalif aydın” olarak inisiye edilmeniz de
gerekiyor. Bu “muhalif aydın” ise
öncelikle ülkede yerleşik kültüre, ülkenin tarih boyunca ürettiği medeni
değerlere ve bu değerlerin menbaı olan dine ‘yabancı’ olmasanız bile ‘karşı’
olmanızı icbar ediyor. Yani muhalifliğin göstergesi iktidar karşıtlığı değil,
toplum karşıtlığı. Öteki türlü bu ülkede “muhalif” bile saymıyorlar sizi.
Böylelikle sonuçta ortaya karışık bir “hür ve kabul edilmiş
liberaller” locası çıkıyor. Bu locanın “hür ve kabul edilmiş masonlar”
locasından farkı ise dilinde ve dimağında. Masonları aratmayan anlayışına
rağmen dilleri masonlardan daha gevşek, dimağları ise daha karışık ve
sinsi. İktisadi liberalizmden siyasi
liberalizme dönüşleri bile o açıdan şüphe içeren bir muhtevaya sahip. Ne
iktisadi ne de siyasi açıdan güven uyandırıyor çünkü topluma, onun kültürü ve
dinine karşı yürüttükleri şedit muhalefetleri.
Bu muhaliflikleri olmasaydı, iktisadi ve siyasi görüşleri ne
olursa olsun, “aydın” ve “liberal” olarak tanımlanabiliyor olurlar mıydı? Hem
yukarıda izah ettik, iktisadi ve siyasi görüşlerini onları “aydın” ve “liberal”
olarak kabul edenler umursuyor mu ki?
Cafcaf, No: 61
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder