10 Mayıs 2014 Cumartesi

Sondan bir önceki ‘şeyler’e dair...

Önemli bir sinema kuramcısı SiegfriedKracuer. Özellikle sinema kuramında gerçekçiliği bağnazlık derecesinde savunmasıyla ünlü. Yakın arkadaşı Walter Benjamin, Hitler Almanyasından Batı’ya geçememiştir, ama Kracuer sabrı sayesinde karısıyla birlikte Newyork’a geçebilmeyi başarmış bir Yahudi’dir. Kracauer de tıpkı Benjamin gibi modernliğin yüzeyinde kalan, ancak aslında onu oluşturan gündelik şeyler, nesneler, olaylar üzerine düşünür. Kracauer “son, nihai şeyler”in felsefi veya teolojik sistemler aracılığıyla kavranabileceğine inanmaz: Bu nedenle dikkatini “sondan bir önceki şeylere dair geçici bir içgörü kazanmaya” yöneltmiştir. Tarih tam da geçici karakteriyle ilgisini çeker onun; “hâlâ bir isimden yoksun oldukları için gözden kaçırılan ya da yanlış yargılanan hedefleri ve varlık tarzlarını ihya etme” yönünde derin bir arzu duyar. Kracauer’in bu son dönem çalışmasını görünüşte çok farklı sorunlarla uğraşan ilk çalışmalarına, özellikle de fotoğraf ve film hakkındaki çalışmalarına bağlayan da budur. Fotoğrafın tam bir sanat olmayışı gibi tarihin de tam bir bilim olmadığında ısrar eder ve bu karşılaştırmadan kayda değer saptamalar çıkarır. Tarihle ilgilenmesinin ikinci sebebi olarak Kracauer, “geçmişin belli anlarına duyulan müşfik bir ilgiye -deyim yerindeyse antikacı ilgisine-” bağlıyor. Proust’un hayaletimsi ağaçlarının ona verdiği mesaja benzer şekilde, geçmişte ilgilendiği anların kendisine yaptığı sözsüz çağrıya uyduğunu belirtiyor.
Teolojik spekülasyon
Kracauer, önceliği dini tahayyül ve teolojik spekülasyonun modern hayatta yokluğunun oluşturduğu boşluğu düşünmeye veriyor. Ona göre, “Helen evreninde dini tahayyül ve teolojik spekülasyon modern insanın kesinlikle ulaşamadığı manevi boyutlar açmıştı. Bunlara özlem bile duyuyor muyuz acaba? Bizim karşımızda geç antik dönemlerin henüz hayal edemeyeceği bir görev duruyor: Teknolojik know-how’ımız sayesinde insanlığın çoğunluğunun hâlâ içinde yaşadığı maddi koşulları iyileştirmeye çalışma donanımına sahibiz, dolayısıyla da bunu yapmak zorundayız.” Ancak bu görev maddi yoksunluktan kurtulmanın zamanla insanlık durumunun lehine olacağı varsayımına inanmakla başarılacak bir görev değil ona göre, çünkü “Kültürel talepler ve manevi temayüller, geçici olarak paranteze alınır veya kitlelere uydurmak amacıyla ucuz bir biçimde ele alınırlarsa buharlaşabilirler.”
Bu klasikleşmiş yapıt bir tarih felsefesi veya metodolojisi sunmaya çalışmıyor; her tarih kavrayışının yüzleşmek zorunda kalacağı sorunlar üzerine son derece parlak bir zihnin düşüncelerini sergiliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder