29 Mayıs 2016 Pazar

BANA RAHMET YERDEN YAĞAR


Ahmed Eflaki'nin Menakıb-ul Arifiyn'de, Abdurrahman Cami'nin Nefehat-el Üns'ünde aktardığı ünlü menkıbedir: Şems-i Tebrizi, kendine şeyh arayışı içinde karşılaştığı her ulu kişiyi sınaya sınaya dolanmaktadır.  Velayete eğilimli olanları şeriatla, şeriata eğilimli olanları ise velayetle imtihan eder. Bağdat'ta da Evhadüddin Kirmani ile karşılaşır. Ne yaptığını sorar Kirmani'ye. Kirmani, "leğendeki suda ayı seyrettiğini" söyleyerek cevap verir. Şems de cevabı yapıştırır: "Ense başında çıban mı var ki ayı gökte görmüyorsun."
Menkıbenin Mevlevi anlatımlarda devamı var elbette. Ama bizim için şimdilik bu kadarı yeterli. Önce menkıbenin içerdiği bazı kodları çözelim: Kirmani'nin "leğendeki suda ayı seyretmesi"nden murad, meşrebine uygun bir biçimde Allah'ın cemal sıfatını yarattıklarında araması, gözlemlemesidir. Şems'in eleştirdiği, yetersizlikle vasfettiği tutum budur. Şems bunu son derece ibtidai bulur.
Kirmani ile Şems arasındaki bu münakaşayla simgelenen anlaşmazlığın Anadolu kültürü için de önemi büyüktür esasen. Başka kaynaklarda Kirmani ile Şems'in Kayseri'de görüştükleri, kavga ettikleri de rivayet edilir. Eflaki ile Cami'nin Bağdat menkıbesi bir yer karışıklığı ile Kayseri görüşmesine mi tehmih de bulunur, yoksa Kirmani'nin Sivas halifesinin oğlunun yazdığı menakıbnamesinde aktarılan Kayseri görüşmesi ayrıca mı vuku bulmuştur? Bu konuda herhangi bir bilgimiz yok.
Kirmani bağlıları ile Şems bağlıları arasında vuku bulan "çekişme"nin sırf siyasi sebeplerle yaşanmadığını da söyleyebiliriz bir yandan. Belli ki meşrep farklılığının da bunda etkisi büyük. Belki de Eflaki'nin aktardığı menkıbe, hem meşrep farklılığını daha açık vurgulamak hem de siyasi kavgada meşruiyet sağlamak amaçlı aktarılmaktadır.
Abdurrahman Cami'nin bildirdiği kadarıyla  Şems Necmüddin Kübra ve Baba Ferec-i Tebrizi’nin halifelerinden Baba Kemal-i Cendi ile Kutbüddin Ebheri’nin halifesi ve Evhadüddin Kirmâni’nin hocası ve şeyhi Muhammed Rükneddin Sücasi’ye hizmet etmiştir. Ancak bu zatlara intisap ettiğine dair herhangi bir bilgimiz yoktur. Şems'in tasavvufi terbiyesini daha çok Ebubekr-i Sellafi (Sepetçi Ebubekir) isimli Kirmanlı bir şeyhten edindiği, bu şeyhe Fahrüddin Iraki ile birlikte hizmet ettikleri kayıtlıdır.
Yine Makalat'ta geçen bir ifadeye göre Şems, Şam'da vefat tarihi 1239 olarak kayıtlı Muhyiddin Arabi ile de görüşmüş 1240'ta. Onu iyi ama meşrep açısından farklı bulmuş. Ancak William Chittick gibi ben de bu aktarımı son derece zayıf bir rivayet addediyorum. Şöyle ki eğer Şems, 1239-1240'ta Muhyiddin Arabi vefat etmeden hemen önce görüşmüşse, Arabi'nin üvey oğlu ve bağlısı, şeyhinin ölümüne dek onun yanında ona hizmet etmiş Sadreddin Konevi ile de muhakkak tanışmış olması icap ederdi. Ancak 1241'de Konya'ya gelen Sadreddin Konevi ile 1244'te Konya'ya gelen Şems arasında herhangi bir münasebeti ne Makalat, ne de diğer Mevlevi kaynaklar bize aktarır.
Şems ile Kirmani arasındaki meşrep farkına ilişkin menkıbeyi Mevlevi kaynakların aktarmasının getirdiği başka bir kuşku da bulunuyor elbette. Bu kuşku Kirmani ile Kübreviliğin devamı olduğu iddiasındaki Mevleviler arasında Şems münasebetiyle oluşmuş farklılığın onun ile Necmüddin Kübra arasında olup olmadığı şeklinde ifade edilebilir. Hiç kuşkusuz bu tür bir meşrebi fark vardır, lakin bu üzerinde durulması gerekli bir fark mıdır? Kirmani'nin menakıbnamesinde aktarılan bir menkıbeye göre Kirmani ile Necmüddin Kübra Horasan'da karşılaşmışlar ve hatta birbirlerini sevdiklerini de ifade etmişlerdir. Yani Necmüddin Kübra-Evhadüddin Kirmani arasında Kirmani'nin cenahında herhangi bir sıkıntı yoktur. Bu durumda Kirmani bağlıları ile Necmüddin Kübra bağlıları arasında da bir sıkıntının var olmayacağını düşünebiliriz. Bu görüşümüzün başka bir delili de Necmüddin Kübra'ya bağlılığından şüphe edilemeyecek Necmüddin Daye'nin Anadolu'da Kirmani'ye bağlanıp fütüvvet ehli oluşunda da görülür.
Evhadüddin Kirmani'nin meşrebinin, yani Allah'ın cemalini yaradılanlarda keşfetme arayışının, yaklaşımının Orta Anadolu'da birçok türküde izlerini bulmak mümkün. Özellikle "sürmeli" türkülerinin esin kaynağı bu anlayıştır. "Güzeli sevmek sevaptır" şeklinde sık sık ifade edilen beylik sözde bile bu anlayıştan bir iz vardır. Ama, Mevlevi kaynakların aktardığı menkıbeye en kuvvetli cevabın Taptuk Emre bağlısı Yunus Emre'den gelmesi şaşırtıcı değildir.
Yunus Emre'nin meşrebini açığa çıkarmak için şeyhi Taptuk Emre'nin intisaplarına bakmak gereklidir. Çeşitli rivayetlere göre Taptuk Emre, Muhyiddin Arabi'yle de görüşmüş (hatta bu rivayetleri aktaranlara göre Taptuk Emre'nin Muhyiddin Arabi'den öğrendiği bir dua Yunus Emre'nin dilinin çözülüp şiir söylemesinde etkili olmuştur, ancak biz bu rivayetlere tarihsel açıdan bir ihtimal vermiyoruz), Kirmani'ye ve Hacı Bektaş-ı Horasani'ye bağlı bir şeyhtir. Mikail Bayram'a göre, Anadolu'daki Evhadi şeyhler arasında Taptuk Emre de yer alır. Bu durumda Yunus Emre'nin Evhadi meşrebe yakın ve hatta bağlı olduğu da söylenebilir.
Bu açıdan Yunus'un şu dizelerinin Eflaki'nin aktardığı menkıbeye bir cevap olduğundan hiç kuşku duymuyoruz:
Ben ayımı yerde gördüm
Ne isterim gökyüzünde
Benüm yüzüm yerde gerek
Bana rahmet yerden yağar
Yunus'un bu şiirinin menkıbede Allah'ın cemal sıfatının bir remzi olarak işaret edilen ayın gökyüzünde görünüp görünmemesine ilişkin olduğu gayet açıktır. Yunus, yüzünün yerde olması gerektiğini düşünür, çünkü o ayı'nı, yerde görmüştür. Üstelik sözü aya güneşe dair de değildir. Tamamen aşk hissidir:
Sözüm ay gün için değil
Sevenlere bir söz yeter
Sevdiğim söylemez isem
Sevmek derdi beni boğar
Yunus için Allah aşkını ifadenin yolu sözdür tamamen, sevdiğini söyleyebilmedir bütün dert.
Bu açıdan Yunus'un Mevlana ile karşılaştığını, onun Mesnevi'sine dair lafı uzattığını ima edecek şekilde "Ete kemiğe büründüm/Yunus diye göründüm" demenin yeterli olduğunu söylediğine ilişkin aktarımları da bu cihetle ele almak gerekir. Yunus için aslolan "görünüm"dür, teşhistir. Bu kertede "vahdet-i vücud"un en özlü söyleyişine ulaştığını ifade edebiliriz Yunus'un.
Yine de Yunus'un Mevlevi yazarlar tarafından aktarılan menkıbeye şiir yoluyla verdiği cevap menkıbedeki Şems ile Kirmani uyuşmazlığına da bir çözüm olarak görünür. Ayın yerde ya da gökte olması değil görülmesi, bu görülmenin de ifade edilmesi Yunus için önem arzeder. Sevenlere yeten söz, sevdiğini söylemektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder