22 Haziran 2016 Çarşamba

Kendimizle olan özdeşliğimiz diyalektiktir

Literatüre Eleştirel Teori olarak da geçen Franfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nün temsil ettiği fikri mirasın günümüzdeki temsilcilerinden biri, Jurgen Habermas’ın öğrencisi Axel Honneth. Honneth, G. W. F. Hegel’in Jena döneminde tasarladığı, ama Tinin Fenomenolojisi adlı kitabı kaleme almasıyla birlikte de yarım bıraktığı fikri bir projeye yaslanarak geliştirdiği Tanınma Uğruna Mücadele kitabında bir yandan Eleştirel Teori’nin kurucu babalarından sayılabilecek Adorno ve Horkheimer’ı eleştirirken diğer yandan da Habermas’ın İletişimsel Akıl Teorisi’yle Michel Foucault’un iktidar/bilgi anlayışı arasında önemli köprüler kuruyor. Temelde Honneth’in düşünceleri de özellikle Machiavelli, Rousseau ve Hobbes’ta asıl temsilcilerini bulan toplumsal sözleşme teorisyenlerine Hegel’den tevarüs ederek yönelttiği eleştiriler zemininde kavranabilir. Hegel için yalıtılmış ve atomlaştırılmış bireyi felsefi bir çıkış noktası olarak benimseyen sözleşmeci siyasal gelenek, toplumsal ilişkilerin doğasını açıklarken bireyler arasındaki ilişkiyi onların sosyallik-öncesi varlığına eklemlemeye eğilimlidir. Toplumsal ilişkiyi, özneye ilişkin özünde toplumsal olmayan bir tözcü ontolojiye yapılan bu eklemleme girişimi Hegel için olduğu kadar Habermas ve Honneth için de birçok sorunu doğurur. Honneth’in temel varsayımı, İletişimsel Akıl Teorisi’nde Habermas’ın benimsediği temel varsayımla aynıdır: Toplumsal ilişkiyi, yalıtılmış bireylerin özneler arası ilişkisi olarak düşünmek yanıltıcı olacaktır. Başka bir deyişle, toplumsal ilişki, bireylerin özne olarak ortaya çıkmasını önceler. Habermas için özneler-arası ilişkinin özü “iletişimsel eylem” iken Honneth için bu öz “tanınma” olarak nitelenebilir.
Hegel’in hukuk ve toplum felsefesinin merkezi kavramlarından olan “tanınma”, Hegel’e Kant’ın toplum ve tarihi dışlayan özerklik düşüncesinin biçimciliğini eleştirmesi noktasında hem yardımcı olur, hem de insanın özerkliğini önemsemediğini düşündüğü toplumsal sözleşmeci geleneğe karşı Kantçı özerlik tasavvurunu içeriklendirmesine imkan tanır. Hegel’in Jena döneminde üstünde ağırlıklı olarak durduğu “tanınma” kavramını spekülatif görünümünden kurtarıp çağdaş psikanalitik araştırmalar ve toplum bilimlerinin gözetiminde günümüze uyarlayan Honneth, böylelikle, kendimize ancak başkalarının gözünden yansıyan kendi bakışımızda kendimiz olarak erişebileceğimiz; başka bir deyişle, kendimizle olan özdeşliğimizin ancak diyalektik olabileceği ve ‘başkası’ tarafından dolayımlandığı fikrini dile getiriyor.
Modern felsefi gelenek ile siyaset biliminin iç içe geçtiği kitabında Honneth, liberal bireycilik ve toplumsal sözleşme geleneklerinin de sıkı bir bir eleştirisini sunuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder