5 Ekim 2016 Çarşamba

Husserl fenomenolojisinin temel kavramları

Son yüzyıl felsefi anlayışları arasında en etkili olmuş ve etkileri beşeri bilimlerin farklı alanlarına dereceli olarak dağılmış yaklaşımlar arasında belki de en önemlisi Alman Yahudi filozof Edmund Husserl’in öncülük ettiği fenomenolojik gelenektir. Martin Heidegger, Emmanuel Levinas, Jean-Paul Sartre, Jean-François Lyotard, Paul Ricoeur, Jacques Derrida, Gabriel Marcel, Henri Corbin, Karl Jaspers, Maurice Merleau-Ponty vb. birçok filozofun katkıda bulunduğu fenomenolojik gelenek sadece felsefi bakımdan değil sosyolojiden iktisat, tarih ve antropolojiye beşeri bilimlerin hemen her sahasında mutlaka dikkat alınması gereken bir yaklaşımdır.
20. yüzyıl fenomenolojik geleneği içinde Emmanuel Levinas önemli bir yerde durur. Levinas’ın Fransız vatandaşı olduğu dönemde Fransa’da hakim entelektüel yaklaşımlar Sartre’ın temsil ettiği fenomenoloji ve varoluşçuluk, psikanaliz, yapısalcılık ve Marksizm’dir. Levinas, Jean Paul Sartre tarafından çıkarılan Les Temps Moderns dergisinde, etik sorumluluğun estetik alana uygulanması konulu yazılar yazar hep. Levinas’ın özellikle 1930 tarihinde doktora tezi olarak yazdığı Husserl Fenomenolojisinde Görü Teorisi eseri Sartre’ı derinden etkiler, Sartre’ın bu eserin sayfalarında sürekli kendi düşüncelerini fark ettiği anlatılır.
Heidegger’le hesaplaşma
Levinas fenomenolojik yaklaşımı Almanya’da Freiburg Üniversitesi’nde Husserl ve Heidegger ile birlikte çalışırken benimsemiş görünür. Fenomenoloji bu anlamda Emmanuel Levinas’ın kendi felsefi yaklaşımını ve metafiziğini geliştirirken başvurduğu ilk kaynaktır da. Levinas, en yalın şekilde ifade etmek gerekirse Husserl ve Heidegger’in fenomenolojik yaklaşımlarından yola çıkarak ötekilik felsefesi olarak adlandırılabilecek olan etik bir felsefi yaklaşım geliştirmiştir. 1950’ler sonrası Fransa’sında Kartezyen felsefenin eleştirisini içeren bir yönelimi de ihtiva eden yaklaşımıyla Levinas, ontoloji yerine etik’i “ilk felsefe” olarak konumlar. Hiç şüphesiz Levinas’ı etik’i “ilk felsefe” addetmeye götüren süreç ustası Martin Heidegger’le girdiği zorlu hesaplaşmadır. Bu hesaplaşmanın sebebi ise pek tabii ki Heidegger’in 1933’te Almanya’da Nazizm’in iktidara gelişi sonrası “rektör” olmasıyla ve rektörlükteki tutumlarıyla ilgilidir. Levinas için etik, başkasıyla ilişki söz konusu olduğunda, varlıktan soyunmanın, varlığın ötesine geçmenin yani özne olmanın, biricik imkânı olduğunu söyleyebiliriz.
Yeri gelmişken vurgulayalım: Husserl Fenomenolojisinde Görü Teorisi, bu hesaplaşmadan çok önce kaleme alınmış bir eser. Ricoeur’un anlatımıyla Fransa’daki fenomenoloji çalışmalarının temel kaynağını oluşturan ve Emmanuel Levinas’ın yazdığı Husserl Fenomenolojisinde Görü Teorisi, hem Husserl fenomenolojisinin temel kavramlarıyla tanışmak ve Heidegger’in bu fenomenolojiye getirdiği yenilikleri anlamak için iyi bir rehber hem de Levinas’ın kendi felsefesinin kurucu unsurları hakkında ipuçları vermesi açısından önemli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder