23 Kasım 2016 Çarşamba

Yazmak hem zehir hem de bir tedavidir

20. yüzyılın en çok tanınan filozoflarından biridir Jacques Derrida. Heidegger ve Husserl ile başladığı felsefe serüveninde Batı tarzı felsefe geleneğine dönük kapsamlı sorgulamalarıyla tanıdığımız filozof, özellikle 1960’lı yılların ortalarında fenomenolojiye (Husserl), psikanalize (Lacan), dilbilime (Saussure) ve yapısalcılığa (Levi-Strauss) yönelik yaptğı çığır açıcı önemdeki eleştirel okumalarıyla Batı tarzı felsefe yapmaya içkin logosentrizmin (sözmerkezciliği) ve mevcudiyet metafiziğinin kavramsal dikişlerini sökmeye girişir.   Heidegger’i şehirlileştirdiği söylenen hermenötik üstadı Gadamer’i sağ Heideggerci olarak niteleyen Amerikalı filozof-teolog John D. Caputo, Derrida’yı sol Heideggerci olarak niteler bu sebeple. Bir “açıklık” filozofudur bir bakıma Derrida. Anlamın, metnin, dünyanın, sözün, kimliğin kapatılamazlığını konu edinir hep. En ünlü eseri Of Grammatology’de Batı’nın mevcudiyet metafiziğine içerik veren şeyin söz ve yazı karşıtlığı olduğunu savunur ve bu karşıtlığı çözüştürür. Heidegger’den ödünç aldığı “mevcudiyet metafiziği” kavramıyla Derrida mevcudiyetin hem olanaklı hem de olanaksız olduğunun farkında olmamayı düşündürür.   
Yazı-söz karşıtlığı   
Derrida’nın çığır açıcı çalışmalarını yaptığı ilk döneminin bir ürünü olan Platon’un Eczanesi, özdeşliğin, kimliğin, aklın, logos’un temas ettiği ve hakim olma mücadelesi verdiği gerçek’in temel olarak akışkan, anlaşılmaz ve muğlak olduğunu öne sürer. Platon’un en önemli diyaloglarından biri olan Phaedrus’tan yola çıkan Derrida yazı-söz karşıtlığına dayalı tartışmaya yeni bir boyut kazandırır. Platon’un kullandığı ve hem zehir hem panzehir anlamına gelen pharmakon kavramını devreye sokan ve Phaedrus’u bu kavramla birlikte yeniden okuyan Derrida yazmayı ve okumayı esasen görünmeyen ve geri çekilenle yüz yüze gelmeden bir temas, onun yokluğunu, bıraktığı boşluğu anlam üreterek doldurmaya meyleden bir akış olarak düşünür. Yazmak/konuşmak bu anlamda hem bir zehir, hem de bir tedavidir. Platon’un yazının kökenine dair Phaedrus’ta aktardığı eski Mısır mitinden başlayarak yazı ve söz karşıtlığının Batı tarzı felsefe yapma geleneğindeki meziyet ve kusurlarını yine kendine özgü, parlak ve parlak olduğu kadar da anlaşılması güç bir üslupla sorguluyor Derrida.    
Okunması epey zor bir filozof Derrida. Buna rağmen, Derrida’nın genel okur için zor anlaşılır dilini yaptığı tercümeyle gayet okunaklı ve anlaşılır bir Türkçe’ye çeviren Zeynep Direk’in eserin anlaşılırlılığına yaptığı bu katkının da değerli olduğunu ayrıca belirtmek gerekiyor.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder