15 Ocak 2018 Pazartesi

İSLAMCILIK VE MUHALEFET ÜZERİNE BİR NOT

Ahmet abinin (Çiğdem) 3 D kitabında şöyle ilginç bir soruya rastladım: "Neden İslami bir devlet ve iktidar teorisi vardır da muhalefet teorisi yoktur?" İslamcılığı eleştirirken soruyor bunu. İlk bakışta son derece yerli yerinde bir soru olarak görünüyor bu, ama biraz düşününce öyle olmadığı açıklığa kavuşuyor. İslamcılığın tamam bir muhalefet teorisi yok, peki Marksizmin var mı? Ya da liberalizmin? Yani aslında herhangi bir ideolojide, siyasal teoride, ya da başka bir yerde "muhalefet"in nasıl yapılacağına, nereden başlanıp neyin reddedilip yerine nelerin talep edilemeyeceğine ilişkin bir teori var mı? İslamcılığı "olumsuzun emeği" olarak değerlendiriyorum ya ben, bu "olumsuzun emeği" bir teori midir, yoksa bir praxis mi? Esasen belki İslamcılığı sırf bir "ideoloji" olarak ele alırsak soru tamamen mantıksızlaşıyor; fakat İslamcılığı salt bir siyasi ideoloji olarak ele almanın geçerli hiçbir açıklaması yok. Belki bu noktada sorunun kendine açmaya çalıştığı kulvarı görmeli: Ahmet abinin kasdettiği muhalif olmanın ve muhalefet etmenin bizzat kendisine yönelik kavrayış. Yani olumsuzun kendisini kendi emeği üzerinden kavrayışı... Soru sadece ulaşılan bu kertede bu açıdan sorulması makul bir soru olarak duruyor: Evet, İslamcılar "muhalif olma"nın yada "muhalefet etme"nin bizzat kendisini praxisten ayıramıyorlar. Bunu teorik olarak kendi praxislerinden ayırt edebilen herhangi bir düşünce bedenine mensup "muhalif"ler varsa eyvallah demeye hazırım. Beden kelimesini bilhassa kullandım. "Olumsuzun emeği" ile beden kelimesi yan yana çok iyi duruyor. Hegel ile Spinoza yani. Güç ve iktidar arzusu, bedenin doğasında vardır. Haydi bakalım bir adım daha atalım: Hani tasavvufta nefsi adam etmeye yönelik o "çaba" var ya, bedenin güç istencine karşı muhalefet yani, mümkün bir "muhalefet" teorisine prologomenadır belki de:) Ama orada bile bir tuhaflık var, bilmem farkında mıyız? Genelde hep İslamcılıkla Marksizmi eklemlemek düşünülmüş; dini düşünce ile ideolojinin eklemlenmesi konusunda Ahmet abinin de bir makalesi var. Ali Şeriati var. Hasan Hanefi var. Daha birçok isim sayabilirim. Bizim coğrafyamızda da N. Topçu falan var. Peki Marksizm dolayısıyla Hegelci bakışa bu kadar yakın duran İslamcılar, AK Partili uzun iktidar yılları vesilesiyle niye Hegelciliğe temayül etmiyorlar? Ya da nasıl Hegelci olacağımızı mı kestiremiyoruz? :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder