1 Şubat 2018 Perşembe

Platon felsefenin babası mı alet çantası mı?

Metafizik gelenek ve düşüncenin oluşumunda, İngiliz filozof Whitehead’ın tüm Batı felsefesi tarihini ona düşülmüş bir dipnot olarak işaret ettiği Platon ve onun eşsiz diyalogları önemli bir yer tutar. Metafizik geleneğin en önemli kavramları ve kavramsal karşıtlıkları olan “bir ve çok”, “aynı ve farklı”, “varlığın ötesindeki iyi”, “varlık ve varolmayan” da Parmenides ve Sofist diyaloglarında yer aldığı gibi kendisinden sonra gelişen metafizik geleneği, yani Aristoteles’i, Neoplatonizm’i ve devamındaki felsefeyi de etkiler.
Platon bu bakımdan “felsefenin başından hiç ayrılmayan asıl sahibi”, onun ‘baba’ figürü, alt edilmesi en güç düşünür olarak görülebilir. Platon’u alt etmeye çalışmak felsefeciler için bir yerde kendi kendileriyle bilek güreşi tutmak anlamına bile gelir.
20. yüzyıldaki felsefi düşüncenin gelişim çizgisini büyük ölçüde tayin eden Fransız filozoflarının ontolojiden siyaset, etik ve estetik alanlara kadar farklı noktalarda Platon’u bir “alet çantası” olarak kullandıklarını görürüz. Platon’a ilişkin bu öne çıkarma çabası içinde onunla olumlu ya da olumsuz anlamlarda bir de yüzleşmenin gerçekleşmesi ise handiyse kaçınılmazdır. Platonculuğu alt üst etmekten bahseden Nietzsche’nin etkisi altındaki Deleuze, Foucault, Derrida, Irigaray, Kristeva gibi düşünürler Platon ve Platonculuğun değişik veçhelerindeki aşkınlıkçı yapıları ve anlatıları felsefi düşünce için bir ‘içkinlik alanı’ oluşturabilmek amacıyla tahrip ederken Brisson, Badiou, Levinas ve Ponty’i de içeren başka bir felsefi düzeyde Platon’u ele geçiren bu post-yapısalcı düşünürlere karşı yer yer bir meydan okuma şeklinde gelişen ve Platon’u olumlayıcı bir söylem alanına yerleştirmeyi hedefleyen bir çaba da söz konusudur.
Bu noktada şunu açıkça söylemek mümkün: İster olumlayıcı olsun isterse olumsuzlayıcı, günümüz felsefi düşüncesindeki bir çok siyasi, etik ve estetik sorunu kavramak ve onlara çözüm önermek, yani adam akıllı felsefe yapmak bakımından Platon vazgeçilmez bir figür olmayı sürdürür.
Platon’dan vazgeçilmez mi?
Çağdaş Fransız felsefesindeki Platon okumalarını konu edinen derleme kitapta yer alan makaleler; Derrida’nın ‘Differance’ı ile Platon’un ‘Farklı’sını, Foucault’nun ‘kendini kurmanın diyalektik modeli’ne ulaşabilmek için gerçekleştirdiği Alkibiades diyalogunu okuma şeklini, Kristeva’nın ‘kayıp temel’ olarak Platon’un ‘khora’ kavramını işlemesini, yine Platoncu pharmakon etrafında Derrida’nın ‘phaidros’ diyalogunu okuyuşunu, İrigaray’ın Şölen diyalogunda Sokrates’in aktardığı ‘Diotima’nın konuşmasına dair yaptığı okumayı, Levinas’ın etiği ilk felsefe olarak tasarlarken kullandığı başat terim olan ‘Başka’nın Platon’un Parmenides ve Sofist diyaloglarındaki yerini, Alain Badiou’nun Platonculuğu, Ranciere’nin anti Platonculuk temelinde ünlü Fransız sosyolog Bourdieu’yla giriştiği polemiği ele alıyor. Siyasetin, etiğin ve estetiğin günümüzdeki sorunlarına dair özgün bir felsefi yaklaşımın gerçekleştirilebilmesi için Fransız filozofların tekrar Platon’a dönmeleri şeklinde gelişen fikri jestin klasik İslam düşüncesi üstündeki derin Platoncu etkiyi bilenlere hatırlatması, hatta öğretmesi gereken elbette çok şey var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder