4 Temmuz 2018 Çarşamba

Bilme, fenomenoloji ve logosun sınırlarında

20. yüzyıl felsefesi içinde Husserl ve Heidegger’le başlayan fenomenolojik geleneğin 1930’lu yıllarda Hegelciliğin etkisi altındaki Fransız düşünce çevrelerinde tanıtılmasında başat bir rol oynayan, böylelikle ilkin bir Husserl ve Heidegger uzmanı olarak tanınan Emmanuel Levinas, İkinci Büyük Savaş’ta yaşanan birtakım acıların da yoğun etkisiyle önceden hayranı olduğu Heidegger düşüncesini aşma çabasında kendi özgün felsefi yaklaşımını geliştirir. Felsefe tarihi boyunca hep ‘ilk felsefe’ olarak ele alınan ontolojiyi bu konumundan etmeye dönük bir çabadır bu: İlk felsefe olarak etik.
Esasen Levinas’a göre Batı felsefesi tekil, ayrı, başka ve farklı olanı baskılama ya da indirgeme yoluyla sürekli gözardı eden bir ‘aynılık felsefesi’dir. Varlıktan ve bilmeden ‘başka türlü’ olanı varlığa ve bilmeye, onların aynısına indirgeyerek silikleştiren bu tutum, beraberinde giderilemez bir bütünleştirme, tümleme iştihası da doğurur. Levinas için ayrıyı, başkayı ve farklı olanı sindiren ya da dışlayan bu yaklaşım Avrupa’da ortaya çıkmış Nazizm’i de ele almanın güzel bir vesilesine dönüşür. Bir nevi Nazizm travmasına bir cevap ve bu travmanın oluşumunda etkileri azımsanmayacak ölçüde olan aynılık mantığına bir reddiye olarak görülebilir Levinas’ın felsefesi.
Sadece Heidegger’le değil, onunla birlikte Husserl, Descartes, Hegel, Rosenzweig, Buber, Marcel ve Bergson’un düşünceleriyle alışverişler, tartışmalar, kimileyin açık, kimileyin zımni polemikler içeren Levinas felsefesinde birbiriyle bağlantılı şu üç eleştirel hattın belirleyici roller üstlendiğini ifade ediyor Varlıktan Başka adlı kitabında Özkan Gözel: Ontoloji eleştirisi ve ona bağlı olarak gelişen bütünlük eleştirisi ile entelektüalizm/idealizm eleştirisi.
Dört ana kavram
Levinas’ın ilk felsefe olarak etik tasavvurunu Levinasçı metafizik olarak ele alan Gözel, bu metafiziğin nirengi noktalarını analiz edebilmek için dört kavramı esas ittihaz ediyor: Başkalık, anlam, duyarlık, öznelik. Levinas’ın felsefesini tarihsel gelişimi içinde irdelemeye özen gösteren Gözel onun ontolojiye, bütünlük fikrine, entelektüalizme ya da idealizme yönelik eleştirilerinde bu kavramların ve onlarla ilişkili meselelerin önemli bir rol oynadığını düşünüyor. Gözel’e göre Levinas paradoksal bir biçimde ‘zuhur’un, ‘tazahür’ün  ötesini kurcalıyor. Ve böylelikle Levinas sayesinde ilk felsefe mertebesine yükselen etik öte’nin biricik ‘mazhar’ı haline dönüşüyor. Gözel’in gözlemlediği tuhaflık şurada: Felsefenin, düşünmenin, bilmenin, logosun erişimine açık olmayan bu öte yine de felsefi bir dille ifade ediliyor. Gözel, Levinas felsefesinin bu açıdan felsefenin, bilmenin, logosun ve fenomenolojinin sınırlarında gezinen bir tür “eşik felsefesi” olduğunu savlıyor. Levinas felsefesi üstüne Türkçe yazılmış ilk derli toplu kitap sayabileceğimiz Gözel’in kitabı sosyal bilimlerde sık sık atıfta bulunulan ‘öteki’ kavramlaştırmasında bu felsefenin payını tartışmıyor, o tartışmalar yerine doğrudan Levinas metafiziğinin temel sorunlarını okura tanıtıyor, bu metafiziğin anlaşılmasında yararlı bir rehber sunuyor. Kitabın, Gözel’in Fransızca yazdığı doktora tezinin sonuç bölümünü dışarıda bırakılarak kendisi tarafından çevrilmiş bir hali olduğunu da ekleyelim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder