27 Kasım 2019 Çarşamba

Osmanlı Devleti’nin ‘kuruluş sarmalı’

Birinci Dünya Savaşı sonrası yıkılan bir devlet Osmanlı Devleti. Buna karşın Herbert A. Gibbons’ın 1916’da yazdığı Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu başlıklı kitapla birlikte başlayan modern Osmanlı tarihyazımında hâlâ devam edegelen bir sorun olarak görülür coğrafyasında 600 yıl hükümferma olmuş bu devletin kuruluşu. Popüler muhayyiledeki çeşitli anlatıların yanısıra Herbert A. Gibbons’tan itibaren Friedrich Giese, George Arkanis, Paul Wittek, Fuad Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ, Ernest Werner, Halil İnalcık, Paul Rudi Lindner, Beldiceanu’lar, Ferudun Emecen, Cemal Kafadar, İrene Melikoff, Ahmet Yaşar Ocak, Zeki Velidi Togan, Colin Imber ve daha birçok araştırmacı-tarihçinin farklı şekil ve düzeylerde katkı verdiği, kimisinin katkısının ana tezler düzeyinde olduğu, kimisinin ise bu ana tezlerin geliştirilmesine imkan sağlayan detaylarda katkıda bulunduğu bir problematik  alana işaret eder aslında Osmanlı Devleti’nin nasıl kurulduğu sorusu.
Kendine özgülük
Biliyoruz ki şimdiye dek Osmanlı devletinin nasıl kurulduğunu açıklamaya çalışan birçok varsayım geliştirilmiştir. Ancak, Osmanlı devletinin kuruluşunu kendine özgü bir varsayımla ve bütüncül bir şekilde anlatmaya kalkışan araştırmacılarda anlatının kendisi ile yaslandığı varsayım arasında iddia edilen bütüncüllüğü taşıyamayacak türden gevşek bağlar olduğu da görülür problematikteki daha küçük meselelere odaklanan çalışmalar aracılığıyla. Ahmet Demirhan, doktora tezinin kitaplaşmış hali olan Kuruluş Sarmalından Kurtulmak başlıklı eserinde Osmanlı’nın kuruluş sorununun bizatihi kendisinin bir sorun olduğunu, bu sorunun da sosyolojik bakımdan “kuruluş sarmalı” olarak adlandırılabileceğini göstermeye çalışıyor.
Kuruluş varsayımları
Bu sarmal içinde yer alan, Osmanlı’nın özellikle ilk dönemine ait elde bulunan kaynaklara ve bu kaynaklardaki “tahayyül”e göre yorumlanan bir “kuruluş”unu açıklama çabasına sahip varsayım dizileriyle hareket eden hemen bütün araştırmacıların zaten kurulmuş olanı muhafaza etmek adına Osmanlı devletini kurmaya çalıştığını öne süren Demirhan, zaten kurulmuş bir Osmanlı ‘kuruluş’ varsayımlar sarmalının içindeki kurucu ögeleri birlikte okuyarak bir değerlendirmeye girişiyor. Kitabının özellikle ilk dört bölümünde Osmanlı devletinin kuruluşuna dair varsayımların kuruluşu aslında dışarıdan kurduğunu özellikle bu varsayımlara yaslanarak kendi kuruluş anlatılarını yazan araştırmacılara yönelik doğrudan onların varsayımlarını işleterek bu anlatılarda dile getirilen iddiaları hakimiyet telakkileri bakımından yapıbozumcu bir tarzda okuyor. 
Bu okumalar dolayısıyla çalışmasında “heterodoksi-ortodoksi”, “örfi-şer’i”, “göçebe-yerleşik”, “yönetici imgeleri”, nizam-ı alem telakkileri vb. Osmanlı tarihyazımlarında sık sık karşımıza çıkan birçok kavramsal şemayı da yerinden eden bakış açısıyla Demirhan’ın çalışması henüz sona ermemiş, kafalarda oluşturduğu sorulara cevap vermemiş, daha kısadan söylemek gerekirse bitmemiş bir çalışma olarak görülebilir. Kuruluş sarmalından kurtulabilmeyi mümkün kılacak herhangi bir öneri de getirmiyor Demirhan. Yine de politik teolojinin ve sosyolojinin kazandırdığı bakış açısıyla hareket eden Demirhan, Osmanlı tarihyazımlarına hâkim hataları göstermesi bakımından eserinin son derece değerli olduğunu vurgulamalıyız. Özellikle Sonuç bölümünde neredeyse sayfa başına 3 dizgi hatası ile kitabı okumak epey müşkil bir hale dönüşüyorsa da kitabın değeri eleştirdiği tezleri ele alma, işleme ve eleştirme tarzından ötürü ışıyor.

2 yorum: