20 Kasım 2019 Çarşamba

Rousseau bile isteye ihmal edildi

Fransız Devrimi birçok bakımdan modern zamanların en önemli olayı olarak görülür. Bir bakışa göre iyi siyasi topluluğun kurulmasına ilişkin umut Fransız devrimiyle birlikte tarih boyunca taşıdığı istisnai pozisyondan çıkarak kurallaşmış, modern siyasal düşünceler ile ütopyaların beslendiği en önemli esin kaynaklarından biri olmuştur. Fransız Devrimi’nin ilham kaynağının Jean-Jacoues Rousseau olduğu, onun düşüncelerinin bir ölçüde devrim öncesi koşulları devrime hazırladığı ileri sürülür. Diğer yandan anayasal metinlerden operaya, romandan duaya, mensur şiirlerden mektuba kadar çok farklı türlerde eserler vermiş; edebi, felsefi, siyasal, toplumsal ve dini görüşleriyle de birçok modern zihni etkisi altına almış Aydınlanma dönemi Fransız felsefecilerinin en önemlisi sayılabilir Rousseau. 
Köleleştiren zincirler
Ünlü Alman filozof Kant onun Emilie ya da Eğitim Üzerine adlı kitabının yazılmasını en az Fransız Devrimi kadar önemli bulurken, Fransız Devrimi’nin liderlerinden Robespierre’in İtiraflar’ı göğsünde taşıdığı, devrimin ilk günlerinde Jean-Paul Marat’ın halk yığınlarına Toplum Sözleşmesi’nden pasajlar okuduğu da aktarılır. Bu haseple Voltaire ile birlikte düşünceleriyle Fransız Devrimi’ni etkilediği öne sürülen Rousseau’nun akılla duygu, devrim ile karşıdevrim, rasyonalizmle romantizm, antikçağla modernlik, pastoralle toplumsal, mahremle kamusal arasında dönüp duran bir külliyata imza attığı; kendini hakikati, benliği ve insanlığı bilmeye adadığı; kırılgan ve ıstırap dolu ve hassas bir arayış içinde olduğu da düşünülebilir. 
 Rousseau’ya ait külliyatın Türkçeye eksik çevrildiğini, bu çevirilerin çoğunun da özensiz olduğunu, hatta Rousseau’nun bile isteye ‘ihmal’ edildiğini söylüyor onun edebi ve siyasi tahayyülünü birlikte soruşturdukları Trajik Hissiyat Ütopik Siyaset adını taşıyan ortak kitaplarında Fatma ve Koray Tütüncü. Onlara göre Rousseau “benliğin ve insanlığın bitmek bilmeyen arzularını, hayal kırıklıklarını, yanlış yollara sapışlarını yüreğinde hisseder.” Bu hissedişe trajik sıfatını uygun bulan Fatma ve Koray Tütüncü, Rousseau’nun kendini bilmenin yüceliğini, iyimserliğini ve imkanlarını tanıdığına, insanı özgürlüğe yazgılı addettiğine, insanı köleleştiren zincirleri yine insanı kıracağının farkında olduğuna kanidirler. Bunu da ütopik siyasetin yolu sayıyorlar. Ütopik siyaset bir umudun adı müelliflere göre, teker teker ama hep birlikte özgür, eşit ve kardeşçe yaşamanın, iyilik ve adaleti aramanın tükenmez umudu. 
Akıl, duygu ve siyaset arasındaki ilişkinin yeniden harmanlanmasının kaçınılmaz bir hale geldiğini ileri süren Fatma ve Koray Tütüncü bu harmanlanmanın Rousseau’nun külliyatı üzerinden olmasının gerekli olduğunu da ileri sürüyor. Hem modernliğin hem modernlik karşıtlığının kurucu söylemlerinin birçoğuna kaynaklık etmiş bu külliyatın detaylı bir okumasını benlik, mahremiyet, aleniyet, trajedi, altın çağ arayışı gibi çeşitli ve bir biçimde birbiriyle ilişkili temalar üzerinden gerçekleştiriyorlar. Rousseau’nun yanlış okumaları arasında gördükleri Isaiah Berlin, Robert Nisbet gibi liberallere yönelik kapsamlı eleştirilere de yer veren, bununla birlikte sol siyasi geleneğin de Rousseau’nun külliyatının hakkını tam olarak veremediğini düşünen Fatma ve Koray Tütüncü, Althusser, Foucault ve Derrida’yı da eleştirilerinin kapsamına dahil ederler. Rousseau’nun külliyatının kolaycı ve taraflı söylemlere indirgenemeyecek bir zenginlik ve özgünlük taşıdığını Fatma ve Koray Tütüncü hem Rousseau okumalarındaki yanlışları bulup çıkarıyor hem de onu yeniden düşünmenin bir yolunu bize göstermeye çalışıyorlar kitap boyunca. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder