12 Aralık 2020 Cumartesi

Gücün mantığı, semantiği, metafiziği

 Modern düşünce ve hayatta birçok farklı alan ve disiplinde sık sık kullanılan, anlamı epey muğlak, buna rağmen açıklayıcı gücünün yüksek olduğu düşünülen kavramlar arasında “iktidar”ın yeri belki de eşsizdir. Hukuktan sosyolojiye, siyasetten sanata bazen eleştiri bazen de savunma maksadıyla başvurulan, zaman zaman baskı ve şiddetle zaman zamansa özgürlük ve yeterlilikle ilişkilendirilen bu kavramla ifade edilmeye çalışılan çeşitli durumlarda paylaşılan ortak olguyu aydınlatmak ise epey güç görülür.

Türkiye’de büyük ölçüde baskı ve şiddet formlarıyla ilişkilendirilerek düşünülen kavramın sadece bunlara hasredilmesinin onun işleyişindeki mekaniği kavramada bize epey zorluk çıkardığı ve hatta iktidarı sadece “baskı” ve “şiddet” formlarıyla ilişkili düşünmeye yönelik yoğun bir baskı ve şiddete maruz kalmamızın bu tarz düşünmelere de kendiliğinden bir tür iktidar sağladığı göz önünde tutulursa kavramın hangi hallerde nasıl kullanılması gerektiğine ilişkin formel belirlemelerin önem kazanmaya başladığı görüşüne de haklılık payı verilmelidir. Siyasal alanda iktidar olunup muktedir olunamayan, yani bir anlamda gelinen konumun asli öznesi payesine bir türlü kavuşulamayan durumların da bu tür güçlüklerle boğuşulmasını neredeyse zorunlu kıldığı öne sürülebilir.

İktidar nedir?

Sahiden iktidar nedir? Hangi durumlarda bu iktidar baskı ve şiddetle zorunlu bir ilişki içindedir, hangi durumlarda baskıya ve şiddete başvurmadan da iktidarlar tesis edilebilir? Bu sorular kavramın atıfta bulunduğu “ilişki tarzı”nın bütün form ve içeriği aydınlığa kavuşturulamadan cevaplandırılamaz elbette. Türkçe’ye “İktidar Nedir?” başlığıyla çevrilmiş kitabında Byung-Chul Han, kavramın çerçevelediği “güç”ün mantığını, semantiğini, metafiziğini, politika ve etiğini tartışarak onun ortaya çıkabileceği farklı formlar içerisinde nasıl şekillendiğini göstermeye ve böylelikle içeriğini belirginleştirmeye uğraşıyor.

Genellikle iktidarın bir kişinin başkasını kendi iradesine rağmen belli bir tarzda davranmaya zorlayan güç olarak anlaşıldığına dikkat çeken Han, bu fikrin iktidar kavramındaki karmaşıklığı açıklamaya yetmediğini belirterek iktidarın oluşmasının illaki herhangi bir direnci kırmaya veya itaat etmeye zorlamakla sınırlı olmadığına işaret ederek “İktidar ne kadar güçlüyse, o kadar sessiz ve derinden etki eder. Özellikle kendine işaret etmek zorunda kaldığı yerde, zaten zayıflamıştır” ifadelerini kullanıyor.

Kavramın mantığını tartışırken iktidarın diyalektiğinin çoklu yapısının dikkate alınması gerektiğini vurgulayan Han, onun özgürlüğü dışladığı görüşünü de eleştiriyor: “Mutlak iktidara ulaşmak isteyen şiddetten değil başkalarının özgürlüğünden yararlanmak zorunda kalacaktır. Bu tür bir iktidar, özgürlük ve teslimiyetin birleştiği anda elde edilir.”

Köle-efendi diyalektiği

Weber ve Luhmann’ın iktidar teorilerini tartıştığı “İktidarın Mantığı” başlıklı bölümde iktidarın bir ilişki olduğunun altını çizen Han, “İktidar, ancak taraflardan biri, olası ölüm korkusundan ya da rakibinin fiziksel üstünlüğünün farkındalığıyla diğerine teslim olduktan sonra ortaya çıkar. Gerçek anlamda iktidarı oluşturan şey, taraflardan birinin ölümüne mücadelesi değil, bu mücadelenin hiç yaşanmamasıdır” ifadelerini kullanır. Han’ın bu analizinde Hegel’in Tinin Fenomenolojisi kitabında resmettiği “köle-efendi diyalektiği”nin yoğun bir etkisi olduğu da açıktır.

Kitabının diğer bölümlerinde de iktidarın anlamla, ahlakla, din ve metafizikle ilişkilerini Hegel, Heidegger, Nietzsche, Foucault, Bataille gibi düşünürlere başvurarak tartışan Byung-Chul Han, kitabında böylelikle kavram etrafında geliştirilmiş felsefi, sosyolojik ve siyasi analizleri derli toplu bir halde sunma imkanı da buluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder