12 Eylül 2021 Pazar

A'dan Z'ye akılların birliği tezi

 Özellikle Batı'da kaleme alınan yaygın felsefe tarihlerinde İslam felsefesine son derece kısıtlı yer verildiğini görürüz. Farabi, İbn Sina, Gazzali ve İbn Rüşd gibi son derece iyi bilinen birkaç ismi tekrarlamaktan öteye geçmeyen bu düşünce tarihlerinde sık sık karşımıza da aynı görüş çıkar: Antik Grek'ten felsefe eserlerinin çevrilmesiyle başlayan, Farabi ve İbn Sina gibi ustalar yetiştiren İslam felsefesini Gazzali'nin Tehafüt'ü engellemiş, gelişimini durdurmuştur. İbn Rüşd'den sonra da bir daha İslam dünyasında filozof çıktığı görülmemiştir. Haddi zatında İslam felsefesi, Grek felsefi mirasının modern dönemlere geçmesinde bir aracı rolünden öte de bir rol oynamamıştır. Buraya kadar kısmen karikatürize ederek aktardığımız klişeleşecek kadar yaygın bu görüşlerin geçerliliği elbette tartışma konusudur.

'Aktarmacılık' indirgemesi

Klasik dönemde İslam dünyasındaki filozofların Grek mirasın sadece Batı'ya aktarılmasıyla sınırlı bir rol oynadıkları görüşü sözgelimi kolayca eleştirilebilir ve çürütülebilir. Müslüman filozofların genelde ilk muallim sayageldiği Aristoteles'in şarihleri arasında İbn Rüşd'ün tuttuğu yeri göz önüne alırsak ne demek istediğimiz daha rahat anlaşılabilir. Daha 14. yüzyıldan itibaren Latin dünyada en önemli/en iyi şarih olarak anılmaya başlanan İbn Rüşd'ün etkisi gerek Aristoteles'in anlaşılma ve yorumlanma tarzlarında gerekse kendisine has felsefesiyle zannedildiğinden daha büyüktür. Ha keza İbn Sina'nın bir filozof olarak etkileri de Martin Heidegger'in existentine kadar uzanır. Müslüman filozofların kendilerinden sonra gelen felsefeye yaptıkları etkilerin/katkıların sadece bir "aktarmacılık" olarak adlandırılması bile gerçeği örtmeye çalışmaktan başkaca bir anlam taşımaz.

İbn Rüşd'ün Aristoteles'in De Anima'sına farklı hacimlerde yazdığı üç şerhinde, ama bilhassa De Anima'nın Büyük Şerhi'nde savunduğu akılların birliği ve müşterekliği tezini Thomas Aquinas'ın eleştirileri bağlamında ele alan çalışması Akılların Birliği'nde Mehmet Ata Az, Aristoteles'in akıl teorisini benimsedikleri açık olan bu iki filozofun aklın mahiyeti, gerçekliği, aksamı ve işlerliği gibi konulardaki farklılaşmasının sebeplerini soruşturuyor. Bu soruşturma İslam felsefesi hakkındaki yaygın klişelerin de nasıl çürütülebileceğini göstermesi açısından ilgiye değer.

Kitabında Mehmet Ata Az, Aquinas'ın kendi akıl teorisini temellendirirken İbn Rüşd'den büyük ölçüde etkilendiğini belirterek onun bahsi geçen konuda İbn Rüşd'e yönelttiği eleştirilerin ise sadece felsefi kaygılarla değil, bazı teolojik çekincelerle yapıldığının da belirlenebileceğini; bu eleştirilere rağmen, İbn Rüşd'ün ileri sürdüğü akılların birliği tezinin rasyonel ve tutarlı argümanlar üzerine kurulu olduğunu gösteriyor. Az, ayrıca Thomas Aquinas'ın İbn Rüşd'ü eleştirdiği eserin bir tercümesine de yer veriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder