2 Haziran 2023 Cuma

Bir organizma olarak siyasal teşekkül

 Batı ortaçağında Platon ile Aristoteles'in felsefi görüşlerinin ancak ikincil kaynaklarla öğrenildiği, Pisagor, Heredot ve Sokrates'in ancak ismen bilindiği bir dönemde yaşayan, Thomas S. Eliott'un Katedralde Cinayet adlı dramasına konu edeceği Canterbery Başpiskoposu Thomas Becket'in arkadaşı olan Salisburyli Johannes, arkadaşı ile Kral II. Henry arasındaki münakaşada arkadaşını desteklediği için 1160'ların büyük kısmını Fransa'da ya da papalık sarayında Becket adına Henry'ye ve kralı destekleyen İngiliz piskopolara karşı lobi faaliyetinde bulunarak sürgünde geçirdi. Arkadaşı Becket'i desteklese de onun katı, uzlaşmaya yanaşmaz tavrına karşı bir şekilde kralla uzlaşma arayışını sürdürür ve bağımsız bir çizgi izler. 111 yılında Becket'in katedralde bir suikastla öldürülmesinin akabinde Johannes'in İngiltere'ye döndüğünü görürüz. Becket'in katlinin onun Canterbery'deki kariyerini olumsuz olarak etkilemediği de görülür.

Onun 1156'da yazımını tamamladığı ve Thomas Becket'e ithaf ettiği Policratus: Saray Adamlarının Ahmaklıkları ve Filozofların Ayak İzleri kitabı Aristoteles'in Kategoriler'i Latince'ye çevrilmezden önce kaleme alınmıştır ve bu bakımdan epey ilgi çekici bir kitap olarak görünür. Çünkü Johannes açıkça Aristotelesçi bir tutum benimser kitabında. Ortaçağ siyaset düşüncesinin en kapsamlı ve yaratıcı metinlerinden biri addedilen kitabında Johannes, bir yandan özellikle Cicero'ya yaslanarak klasik Yunan ve Roma siyaset düşüncesinin siyasi toplumu kamu yararı ilkesi muvacehesinde teşekkül eden bir yapı olarak değerlendirirken diğer yandan içerdiği Kitab-ı Mukaddes tefsirleri sayesinde de Tanrısal sevginin yansıması olan iyilik ve merhamet bağlarıyla bir araya gelerek Hıristiyan düşüncesinin en iyi siyasal toplumu oluşturması gerektiğine inanır.

Yeniden Rönesans'ı bekleyin

Bu hedef doğrultusunda, açıkça, Johannes'in bu kitabında Grek ve Roma geleneğiyle simgelenen klasik gelenekle Hristiyan düşüncesini kaynaştırdığını görürüz. Aslında kitap içerdiği malzemeyle yaygın önyargılardan birini yanlışlar; bize Orta Çağ Hıristiyan düşüncesinin klasik düşünceyle bağlarının hiçbir zaman kopmadığını gösterir. Bu bağların koptuğunu iddia edenler yeniden kurulması için Rönesans'ı beklememiz gerektiğini iddia ederken Johannes rahatça klasik geleneğin verimlerini eserinde işler.

Klasik İslam düşüncesinde (sözgelimi Gazali'de) olduğu gibi siyasi teşekkülü insan bedenine benzeten Johannes'in, kökü klasik siyaset düşüncesine dayanan bu metaforu rafineleştirdiğini söyleyebiliriz. Hükümdarın baş tebaanın vücudun uzuvları gibi olduğu bu metaforik düzlemde Johannes siyasal toplumun her parçasının birbirine vazgeçilmez işlevlerle bağlı olduğunu söyleyerek toplumun bütün kesimlerinin kamu yararına hizmet ettikleri ölçüde siyasi toplumda bir işleve sahip olduklarını vurgular. Johannes'in bu yaklaşımının toplumsal ayrımlar ve hiyerarşilerin keskin olduğu Ortaçağ İngiltere'sinde son derece yenilikçi olduğunu kabul etmek gerekir.

Siyaset ve ahlak felsefelerinin ayrışmadığı bir dönemde yazılmış kitabında Johannes felsefenin bilgelik sağlayacaksa ve insanları mutluluğa ulaştıracaksa dinî sınırları gözeterek Epikürcü hazcılıktan kendini kurtarmalıdır.

Türkçeye Siyasal Yönetim Üzerine Bir İnceleme başlığıyla çevrilen eserde Johannes, siyasal teşekkülü bir organizma olarak değerlendirip tiranlaşma temayülünü ve iktidar ilişkilerini tahakküm çerçevesinde ele alarak klasik düşünce ile Hıristiyan doktrinini kaynaştırıyor. Bu itibarla kitabın kurumsal bir hukuk düşüncesine sahip olmadığını ve Epikürcülük tanımının da epey karikatürize olduğunu belirtmeliyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder