10 Aralık 2023 Pazar

Yaşamı istikrarlı kılan imgeler

 Hemen her topluluğun kurucu ve koruyucu unsurları arasında addedebiliriz ritüelleri. O topluluğun temsil ettiği, taşıyıcılığını üstlendiği değerleri ve düzenleri sonraki kuşaklara aktarmada son derece işlevsel ve hayati bir öneme sahiptir ritüeller. Ritüelleri oluşturanın ise sembolik algı olduğu söylenebilir öte yandan. Sembolik algıların süreğen olanı, devamlılık hissini kuvvetlendirdiklerini de vurgulayalım.

Slavoj Zizek'le birlikte günümüz pop felsefesinin gözde ismi olan Kore asıllı Byung-Chul Han, Türkçe'ye Ritüellerin Yok Oluşuna Dair adıyla çevrilen eserinde günümüz dünyasının sembolik olandan yana epey yoksul olduğunu iddia ediyor. Bu toplumlarda sürekli karşılaştığımız veri ve enformasyonun bir sembol gücüne sahip olmadığını söyleyen Han'a göre "Anlam ve topluluk tesis eden, yaşamı istikrarlı kılan imgeler ve metaforlar yitip gidiyor. Süreğenlik deneyimi azalıyor. Dahası, olumsallık radikal bir şekilde artıyor."

HUZUR LİMANLARI

Muhafazanın sembolik teknikleri olarak ritüellerin zamanı ikamet edilebilir hale dönüştürdüklerini ileri süren Han, ritüeller çerçevesinde hayatın istikrarını sağlayan huzur limanları olarak nitelenebilecek şeylerin tüketilmediğini ya da harcanmadığını vurgulayarak onların sadece kullanıldığını belirtiyor. Günümüzdeki üretim zorlamasının şeyleri dayanıklılıkların yoksun bıraktığını kaydeden Han, böylelikle daha fazla üretme baskısının daha fazla tüketime zorlamak uğruna süreğenliği tahrip ettiğini, geçmişe nazaran günümüz toplularında hayat sürelerinin artmasına karşın hayatın dayanıklılığının bozulduğunu, değerlerin bile bireysel tüketim nesnesine indirgendiğini; adalet, insanlık ve kalıcılık gibi değerlerin körü körüne istismar edildiğini belirten Han neoliberalizmin ahlakı katmerli bir şekilde sömürdüğüne işaret ediyor. Ekonomik olanın estetik olanı sömürgeleştirmesi sadece şeyleri değil, şeylere yüklenmiş heyecanları da tükettiriyor bize.

Üretim zorlaması ve reklamlarla birlikte kendini diğerlerinden farklı şekilde sunmanın bir göstergesine dönüştürülen ahlaki değerlerin egonun hesabına yazılarak narsistik özsaygıyı artırdığını ifade eden Han, böylece insanların değerleri topluluğa değil, kendi egolarına atfettiklerini vurguluyor. Ritüellerin "iletişimden yoksun bir topluluk" meydana getirdiklerini, fakat günümüzde bunun tam aksine "topluluktan yoksun bir iletişim"in hüküm sürdüğüne dikkat etmemizi salık veren Han, günümüz toplumlarında sembollerin yok oluşuna dair sosyal antropolog Mary Douglas'ın tespitine yer veriyor: "Çağımızın en ciddi problemlerinden biri, ortak semboller sayesinde oluşan bağlı-olma halinin yok olma sürecine girmiş olmasıdır... 'Ritüel' yakışıksız bir sözcük haline geldi, boş konformizm için kullanılan bir ifade; her türlü biçimciliğe, hatta bizzat 'biçim'e karşı genel bir başkaldırıya tanık olmaktayız." Sembollerin yok oluşunun toplumun giderek daha fazla atomize olduğu, buna karşın narsistleştiği bir sürece işaret ettiğini ifade eden Han, nesnel biçimlerin öznel haller lehine reddedildiği, narsistik içselleştirme sürecinin biçim düşmanlığı geliştirdiği bu sürecin günümüzde yoğunlaşmanın her yerde dağılmaya işaret ettiği dijital iletişimin kötülüklerini de sıralıyor. Ona göre yoğunlaşmaya dönük sembolik algıya karşı neoliberalizmin dayattığı yayılımcı-dağılımcı dizisel algı sebebiyle herhangi bir sonuca varmaksızın bir enformasyondan diğerine, bir sansasyondan diğerine, bir yaşantıdan başka birine sekip duruyor. Aslında dur durak bilmiyor. Üetim zorlaması ile otantiklik zorlaması altında sembollerin kaybının ve ritüellerin yok olup gidişinin düellodan dron savaşlarına, mitostan dataizme, baştan çıkarmadan pornoya birçok alanda takip edilebileceğini vurgulayan Han'ın Baudrillard'ın bakış açısını yineleyip yenilediğini söylemeli.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder