"Şehirli için köylü cahil, lakin sinsi ve kurnazdır; fırsat bulunca kendisine oyun oynamak, itaatli görünmekle beraber, belli etmeden kafa tutmak ve zarar vermek ister. Köylü bakımından ise şehirli mirasyedi, hoppa, faydasız, ayrıca çiftçinin emeğine haksızca ortaktır." Refik Halit Karay'ın 1942'de yayınlanmış ve ana teması şehirli-köylü arasındaki rekabet olan yazısından yaptığımız bu alıntı "merkez-taşra" olarak adlandırılabilecek daha geniş perspektifli bir diyalektiğin zihinsel yansımalarından olan şehirlilik ve köylülük meselesini sorunlaştırır elbette.
Hem siyasi hem kültürel bakımdan Osmanlı devleti zamanında İstanbul merkez, İstanbul dışında kalan her yer ise taşradır. Cumhuriyet döneminde ise İstanbul iktisadi ve kültürel bakımdan merkez sayılmayı sürdürürken Ankara siyasi anlamıyla merkez oldu. Ancak taşranın varlığının merkezde bile hissedildiğini söylemek mümkün. Karay'ın yazısına konu olan şekilde merkez ile taşra arasındaki "gerilimli iletişim"in İstanbul, Ankara, İzmir vb. merkez addedilen birçok şehrin içerdiği taşralar dolayısıyla bu şehirlerde gözlemlendiğini söylemek mümkün. Bunu en iyi seçim zamanlarında görüyoruz. Bu şehirlerden belediyelere aday yapılan isimlerin "nereli" oldukları sorusu önemli bir kriter başarıları için. Bir ara sözgelimi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını Nurettin Sözen'in Sivas kökenli oluşu sebebiyle kazandığı, şu andaki belediye başkanının Karadeniz kökenli oluşunun etkisi sık sık konuşulan konulardandı.
Kalıbından taşan yer
Üç aylık düşünce, siyaset ve sosyal bilim dergisi olan Tezkire'nin Mart 2024 tarihli 87'nci sayısı, taşra mefhumunu hem çoğaltıyor, taşralar yapıyor; hem de bu mefhumla birlikte karşımıza çıkan çıkmazı aktarıyor. Taşra-merkez ayrımının günümüzde giderek anlamsızlaşmasına rağmen ilişki ve iletişimin sonuçları itibariyle sorunsallaştırılmasının gerekli olduğu düşünülen dergide "taşranın yoksulluğuyla taşralıların kabından taşması"nın iktidarlar açısından taşradaki sorunların merkeze taşınarak görünür oluşu sebebiyle büyük bir sorun oluşturduğu kaydediliyor. Taşranın ihmal edilişiyle birlikte kuşatıcılığının bugün siyaseti, iktisadi hayatı, gelenekleri, şehir ve kasabaları, onlarla birlikte daha birçok unsuru etkilemeyi sürdürdüğüne işaret edilen dergide Prof. Dr. Yasin Aktay'ın şehirlerin nasıl yönetileceği sorununu ele alan "Yerel Yönetimler İçin Şehir Kılavuzu", Mustafa Çiftçi'nin"Taşralıdan Ayrıntılar", Dr. Mehmet Kendirci'nin taşranın sessizliği ve renksizliğini, Cumhuriyet rejiminin taşraya müdahalesiyle birlikte tartışan "Ah Şu Taşra; Sessiz ve Renksiz Taşra", Prof. Dr. Bekir Koçlar'ın taşradan CHP Genel Sekreterliği'ne yazılan kimi mektuplardan yola çıkarak taşranın siyasetteki özgül ağırlığına temas eden "Taşradan CHP Genel Sekreterliğine Yazılan Şikayet Mektupları: Siyasette Taşra-Merkez İlişkisi Çözümlemeleri" yazıları epey dikkat çekiyor. Bu yazıların yanısıra Tarık Buğra'nın romanı Yağmur Beklerken'den hareket ederek Cumhuriyet taşrasına bakan Prof. Dr. Fahri Yetim'in, taşra kavramsallaştırmasını tartışan Dr. İlbey Özdemirci'nin, merkezden taşraya, imparatorluktan ulus devlete, şair tezkirelerinden edebiyat tarihine geçiş sürecini ele alan Doç. Dr. Yasin Beyaz, divan şiirinde taşranın görünümlerini tartışan Prof. Dr. Murat Öztürk'ün yazıları da ilgi çekiyor. Doç. Dr. Resul Babaoğlu, Dr. Ümit Katırancı, Dr. Zehra Şamlıoğlu-Berk de yazılarıyla dosyayı zenginleştirmişler. Dergide ayrıca Prof. Dr. Uğur Tanyeli ile de söyleşi yapılmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder