14 Nisan 2016 Perşembe

Postmodern irfana önemli bir katkı

G. W. F. Hegel’in ilk baskısı 1807’de yayınlanan Tinin Fenomenolojisi adlı kitabı modern felsefi klasikler arasında bilgi meselesine odaklanan bir çalışma olarak dikkat çeker. Bilginin ortaya çıkma sürecini konu edinen kitabında, gerçekliğin varoluş unsurunu yalnızca kavramda taşıdığı iddiasının üzerine bina ettiği bir yaklaşımı geliştirir Hegel bu eseriyle. Temel felsefi kavramlara dair Hegel’in açıklamalarını da bu eserde buluruz çokluk. Bu açıdan eseri Hegel’in geniş ve kapsamlı felsefi projesinin önemli parçalarından biri saymak pek yanlış değildir. Hegel bu eserinde bilgi, bilinç, özbilinç, nesne, gerçeklik, akıl, mutlak bilgi, tin gibi kavramların üzerine gider, onların hem gerçeklikle hem de kendi aralarındaki ilişkilerle ilgili detaylı çözümlemeler geliştirir, açıklamalar getirir. Tinin Fenomenolojisi neredeyse 20. yüzyılda daima önemini korumuş bir dizi temayı barındırır. Bu temaların başında Köle-Efendi Diyalektiği kadar, Tarihin Sonu da yer alır. Tinin Fenomenolojisi’ni güncel felsefi sorunlaştırmalar bağlamında okumaya çalışan Fredric Jameson, İdealizm, Dil, Karşıtlıklar, Faaliyet Etiği, İçkinlik, Kolektiflik Olarak Ruh, İçkinlik, Devrim ve “Tarihin Sonu” temaları etrafında bu sorunlaştırmaları metnin düzenlenişiyle birlikte yorumluyor. Ona göre Tinin Fenomenolojisi genelde yapıldığı üzere gelişimsel bir anlatıya dönüştürülmeden, yani Mutlak Tin bir “son durak” olarak görülmeden okunmalı. Mutlak Tin’i tarihsel, yapısal ve hatta yöntemsel bir “moment” olarak görmemek en önemli ve acil ödev belki de. Jameson’a göre Mutlak Tin’i kehanet işaret eden bir moment’ten ziyade, bir semptom olarak okumak daha zihin açıcı ve Tinin Fenomenolojisi’nde içerilen “biçimler merdiveni”nin açık uçluluğuna elverişli bir tutum. Yeri gelmişken Jameson’ın “Tinin Fenomenolojisi’ni devri geçmiş bir teleoloji gibi okuma şablonu” deyişiyle hedeflediği ismin de 1930’lu yıllarda Fransa’da bu metin hakkında verdiği seri seminerlerle çağdaş Fransız felsefesini tersinden de olsa etkilemiş, etkileri Fukuyama’nın Tarihin sonu tezinde de derinden hissedilen Alexandre Kojeve gibi sol liberal Hegelciler olduğunu belirtelim.
Hegel’in sistemindeki en önemli eksikliğin “kendi kendini tamamlama” olarak spekülatif düşünceyi tasarlama tarzı olduğunu ileri süren Jameson, “Asla be-olmayanla karşılaşmıyor, kökten öteki olanla yüz yüze gelmiyoruz: Hegelci diyalektiğin çıkmazı buradadır. Çağdaş fark ve ötekilik felsefeleri de bu çıkmazın karşısına ancak mistikliğe başvurarak ya da buyruklarla çıkabilmektedir” cümlelerini kuruyor. Yine de Jameson, bu yargısının Hegel’in genel sistemiyle ilgili olduğunu, çeşitli heterojenlikler barındıran Tinin Fenomenolojisi’ne yönelik olmadığını da tasrih ediyor. Tinin Fenomenolojisi’ndeki etik-politik tasavvuru, metni teleolojik (ereksel) ve öznelci bir bakışla ele almadan (yani bir nevi Althusserci bir yaklaşımla) irdelemeye çalışan Fredric Jameson, Hegel’e dair modern-postmodern irfana önemli bir katkıda bulunuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder