28 Şubat 2017 Salı

Uluslararası terör örgütlerinin motivasyonu

Irak’ta 1916’da İngiliz kuvvetlerinin Kut-ül Amare’de Osmanlı kuvvetleri tarafından kuşatılması ve ardından Nisan 1917’de de teslim alınmasının akabinde, 17 gün sonra Osmanlı devletinin İngilizler ile Fransızlar arasında paylaştırılmasını öngören gizli Sykes-Picot anlaşmasının yüzüncü yılındayız. 2001’de yaşanan 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısı sonrası küreselleştiği iddia edilen cihadçı-selefi yaklaşımların şimdiye dek birçok şemsiye örgütü zikredilegeldi. El Kaide’den başlayıp DEAŞ ve El Nusra’ya kadar uzanan bu örgütler silsilesinde Sykes-Picot anlaşmasının modern Ortadoğu’yu nasıl bir kan banyosu içine soktuğunu da yakından müşahede ediyoruz.
Haldun Bayrı’nın Fransız yazılı basınından 2015’in Ağustos ayından beri düzenli bir şekilde çevirip yayınladığı makale ve söyleşilerden seçerek derlediği kitabı DEAŞ’ı, cihadçılığı ve içinde yaşadığımız dehşetengiz dengeleri kavrama noktasında ilginç ipuçları sunuyor.
Kitap DEAŞ’ın sadece askeri operasyonlarla yok edilemeyeceğini her fırsatta tekrarlayan, BM Güvenlik Konseyi’ne bu konuda bir sunum da yapmış Amerikalı-Fransız antropolog Scott Atran’ın yazısıyla başlıyor. Bölge dışından Suriye ve Irak’a giden çoğunluğu Avrupalı gençler üzerine araştırmacıların (özellikle de Olivier Roy, Alain Bertho ve Ferhad Hüsrevhaver) yazı ve söyleşileri, DEAŞ’ın ve El Nusra’nın savaşçı havuzunun nasıl değişik kanallardan beslendiğini gösterirken Batı toplumlarındaki bir-arada-varolma bunalımının yol açtığı sorunları da yeterince açık bir şekilde örnekliyor.
Toplum ve laiklik
Alain Badiou ve Edgar Morin gibi Fransız filozofların toplum ve laiklik gibi konulara dair taşıdıkları felsefi görüşleri içren yazılarının ardından kitap Agamben’in “Hukuk Devletinden Güvenlik Devletine” başlıklı yazısıyla son buluyor. Agamben, terör meselesinin sadece askeri ve polisiye yöntemlerle halledilmek istenmesinin hem Türkiye’de hem Batı’da toplumlara demokrasi kaybı yaşattığını iddia ediyor. Terör meselesinin sadece askeri ve polisiye yöntemlerle halledilemeyeceği elbette bariz bir şey, lakin teröre karşı “askeri ve polisiye tedbirleri” de uygulamanın doğrudan “demokrasi kaybı” olarak algılanmasında önemli bir sorun ortaya çıkıyor.
Terörü engellemek için askeri ve polisiye tedbirlerin yanı sıra başka bazı tedbirlerin de uygulanması elbette doğru olacaktır. Ama “askeri ve polisiye tedbirleri” ıska geçmenin neticede insanlardaki varoluş kaygısını derinleştireceği ve onlardaki can kaybı korkusunu artıracağı göz önüne alınırsa “can kaybı”nın yanında “demokrasi kaybı”nın ne ifade ettiği sorulabilir pekâlâ. Yine de Bayrı’nın derlediği kitap DEAŞ vb. küresel ölçekli, uluslararası terör örgütlerinin motivasyonlarını anlama konusunda önemli bilgiler içeriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder