13 Ekim 2017 Cuma

Türkiye’de felsefenin yüzyıllık sorunları

“Türkiye’de ve Türklerde felsefe var mı yok mu?” sorusu sürekli sorulan bir sorudur. Kimileyin bir dil olarak Türkçenin son derece “somut” bir dil olmasından kaynaklı olarak “soyut” addedilen düşünceleri ve kavramları, bu düşünceler ve kavramlara arasındaki örgüyü açımlamada, dile getirmede yetersizleştiği bile ileri sürülür. Felsefi incelikleri anlatabilmekte söz dağarı bakımından zaten yetersiz kalan Türkçede bu sebeple felsefi anlamda bir düşünce olabilecekse bile bunun son derece pratik, somuta yönelik bir düşünce olacağı, sözgelimi metafizik ve doğa felsefeleri yerine siyaset, ahlak ve estetik alanlarında yetkinleşilebileceği, Türk düşüncesinin ve muhtemel bir “Türk felsefesi”nin bu alanlardaki çabayla özgünleşebileceği savlanır.
Felsefi bilincin gerekleri
Bütün bu eleştiri ve çekincelere rağmen elbette Türkiye’de genel felsefi söyleme eklemlenecek bir felsefi çaba vardır ve en azından Batı tarzında felsefe Osmanlı’nın son 50 yılına da teşmil edilebilecek bir şekilde yaklaşık 100-150 yıldır ülkede sürdürülmektedir. Hatta gerek üniversitelerde gerekse bağımsız sivil alanlarda felsefi düşünme tarzları bazen Batı tarzı felsefe içinde bile özgün sayılabilecek örnekler sergileyebilmektedir. Altı aylık felsefe dergisi Özne, Türkiye’de Felsefenin Yüzyılı ismini taşıyan 26. sayısında Cumhuriyet döneminde yürütülen felsefi çaba ve çalışmaları, bunların sonucunda oluşan entelektüel birikimi teşrih eden yazılara yer veriyor. Betül Çotuksöken’in editörlüğünde hazırlanan dergide Ahmet Şuayb, Nusret Hızır, Hilmi Ziya Ülken, Takiyettin Mengüşoğlu, Nermi Uygur, İonna Kuçuradi gibi son yüzyılda Türkiye’deki felsefi söylemlere katkı sunan isimlerin katkılarını ele alan yazılar kadar, Ali Utku ile Osmanlı Felsefe Çalışmaları hakkında yapılan söyleşi ile Ayhan Bıçakçı’nın “Felsefe Anlayışımızdaki sorunları” tartıştığı yazı da dikkat çekiyor.
Bıçakçı, Türkiye’de en önemli sorunun felsefi tutumdan kaynaklanan felsefi bilincin gerekliliklerinin yerine getirilememesi olduğunu kaydediyor. Bıçakçı’ya göre yaklaşık 150 yıllık süreç içinde varlık, bilgi, ahlak, estetik, dil, tarih, toplum, devlet gibi felsefenin temel sorunlarıyla ilgili birçok görüş ortaya konmuş olsa da bu görüşleri ortaya koyan felsefecilerin eleştirel bir diyalog içinde olmayışları, birbirlerinin düşüncelerine atıf yapmamaları bu konular hakkındaki düşünceleri ilişkisiz ve dağınık olarak algılamamıza yol açmaktadır. Ayhan Bıçakçı bu noktada yeni kuşak felsefecilere şimdiye kadar Türkiye’de üretilen düşünceleri çeşitli başlıklar altında toplayıp tartışarak güncelleştirmeyi bir görev olarak yüklüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder