30 Aralık 2017 Cumartesi

Müslümanlar kendi modernitesini neden gerçekleştiremedi?

Vahye dayalı dinlere sahip toplumların fikri tarih ve geleneğinde üzerinde en çok tartışma yürütülen gözde konulardan birini teşkil eder akıl ve onun konumunun nasıl ele alıp değerlendirileceği. Klasik İslam düşüncesinde olduğu kadar çağdaş İslam düşüncesinde de akıl ve din ilişkileri en çok tartışılan, üzerinde fikir yürütülen, çeşitli ihtilafların ve ayrışmaların karakterini ortaya çıkartabileceğimiz en temel konudur. Özellikle İslam dünyasının son iki yüz yıl boyunca Batı modernitesi karşısındaki göz kamaşması, tarihsel bir özne olma konumundan çıkmaları (Daryush Shayegan gibi birtakım modernistler Müslümanların “tarihte tatil”i seçtiğini söylemeye kadar vardırmıştır işi) gibi gelişmeler sebebiyle gerek ortaya çıkan yeni durumu kavrama gerekse “geri kalmışlık batağı” olarak görülen şeyin fikri köklerini tahlil edip buna uygun çözümler üretme anlamında Müslüman düşünürlerin içine girdiği çabayı karakterize eden en önemli niteliğin ‘hesaplaşma’ duygusu olduğunu söyleyebiliriz. Bu duygunun gerekçelendirilme şekilleri ne olursa olsun araçları belirlidir: Öncelikle klasik İslam düşüncesinde çözümsüz olduğu varsayılan bazı karşıtlıklar tekrar ele alınır. Bunların günümüz toplum ve düşüncelerine etki ve yansımaları ortaya konmaya çalışılır ve ardından mümkün bir çözüm yolu olarak benimsenen yorum çizgisi önerilir.
 
İlk karşılaşma ve teşhis
 
Bu yaklaşımlarda iki temel hususun belirginliği dikkat çeker: Batı modernitesi ile karşılaşma ve bu karşılaşmadan doğan siyasal, sosyal, fikri sorunların temel sebeplerini bir şekilde geçmişe ait düşünme yordamlarında teşhis etme çabası. Batı modernitesi ile toplumlarımızın çağdaş konumları arasındaki asimetrik durumu en azından fikri bakımdan aşmaya azimli bu yaklaşımlarda eleştirellik dozajı yüksekse de teemmüllerin genelde eksik olduğunu söylemeliyiz. Kitabında Faslı düşünür Muhammed Abid el Cabiri’nin klasik İslam düşüncesine yönelik yapısalcı çözümlemelerini din felsefesi bakımından “ akıl ve din ilişkileri” zemininde tartışan Mehmet Ulukütük, Cabiri’nin tüm gayretinin Müslümanların kendi modernitelerini neden gerçekleştiremedikleri sorusuna bir cevap aramak olduğunu belirtiyor. Cabiri, bu çabası doğrultusunda klasik İslam düşüncesinde akla biçilen konumun tarihsel ve yapısal bir arkeolojisine girişmiş, bu minvalde oluşan çeşitli paradigmaların eleştirisini denemiştir. Ulukütük, klasik İslam düşüncesine yönelik olarak Cabiri’nin beyan, irfan ve burhan olarak tasnif ettiği epistemolojik tasnifin önemine dikkat çekerken, yeri geldikçe bu tasnifteki kategoriler arsında keskin ayrımlar oluşturulduğunu da vurgulamaktan çekinmiyor. Cabiri’nin ne söylediği kadar neyi söylemek istediğini de tartışan Ulukütük eleştirel bir dille İslam düşüncesinin güncel konularını ve tartışmalarını din felsefesi bakımından değerlendiriyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder