24 Nisan 2019 Çarşamba

Demokratik düşünce göreci bir felsefeyi gerektirir

1789’daki Fransız Devrimi’nden 20. yüzyıla uzanan 200 yıllık süreçte Avrupa siyasi düşüncesinin vazgeçilmez siyasi ideali olarak görünen demokrasi o süreçte, demokratik ilkeye karşı çıkanlar açısından bile temkinli bir yaklaşımla selamlanması gereken, çıkarcı bir kavramsal bakışla da olsa önemsendiği öne sürülen bir ilkeydi. Birinci Büyük Savaş öncesinde, Avrupa’daki hiçbir önemli devlet adamı ya da siyasi yazar ne bu ideale karşı görüş beyan ediyor ne de doğrudan otokratik düşüncelere katılım ve destek veriyordu. Ancak 20. yüzyılın başlarında vuku bulan Birinci Büyük Savaş’ın bitimine doğru gerçekleşen Ekim devrimiyle sembolize edebileceğimiz Rus komünizmi ile birlikte devletin demokratik idelaine gösterilen bu teveccühün ilkin doğrudan Avrupa’da güven kaybettiğini iddia edebiliriz. 
Hukuki pozitivizm
Hans Kelsen, saf hukuk kuramının mimarı da mimarı olarak bilinir. Hukuku bir bilim kılabilmek için doğal hukuk anlayışlarına karşı pozitif bir hukuk anlayışını benimseyerek geliştirdiği saf hukuk teorisiyle başta normlar hiyerarşisi olmak üzere bugünkü dünyada da sık sık başvurduğumuz birçok kavramın mucidi sayılır. Kelsen, Demokrasi: Doğası ve Değeri adlı kitabında hukuki poiztivizmin bir gereği olarak demokrasi kavramını tartışıyor ve ona yönelik otokratik, totaliter saldırıları da eleştiriyor. Kelsen’e göre, “mutlak gerçek ve değerleri, insan aklına kapalı sayan, yalnız kendi kanaatini değil, fakat başkasının karşıt kanaatini de mümkün olabilirmiş gibi göz önüne almak zorundadır. Bu nedenle demokratik düşünce göreci bir felsefeyi gerektirir.” Hans Kelsen’in hukuki pozitivizminin genelde “hakim güce itaate ve demokrasi düşmanlığına” vardığını iddia edenleri yanılgılarını sergileyen bir kitap olarak da okunabilir kitap. Mutlak gerçek ve değerler var olsa bile onları bilmenin imkansızlığı görüşünden yola çıkan Kelsen, bu sorun etrafında dönemindeki siyasal karşıtlığı da değerlerin insan tarafından bilinebileceği, deneyime aşkın bir mutlak tasavvurunu özünde taşıyan mutlakiyetçi-metafizik otokrasi yanlıları ile demokrasi lehinde bir tavırla değerlerin bilinmesi konusunda kuşkucu, deneyimi aşan bir mutlak düşüncesini reddeden göreci bir tavrı demokrasi yanlısı olarak algılar. 
Kelsen, hukuki pozitivizminin bir sonucu olarak demokrasinin gerçek değerinin toplumsal amaçları insan düşüncesinin belirlediğini, bu toplumsal amaçları gerçekleştirmek üzere mecburen başvurulması gereken zorlamanın ise ancak zorlamaya maruz kalan çoğunluğun rızasıyla mümkün olabileceğini düşünür. O’na kalırsa, “bu zorlama düzeni öyle örgütlenmelidir ki, asla bütünüyle hatalı ve haklardan yoksun olamayacağından, azınlık da her zaman çoğunluk olabilsin.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder