16 Mayıs 2019 Perşembe

Heidegger’de varlık düşüncesi ve fark metafiziği

Günümüz düşüncesinde felsefeden edebiyata, tasarımdan mimariye, sinemadan psikanalize kadar birçok farklı alan ve düzeyde ‘özne’ ve ‘öznellikler’den çok üzerine söz bina edilen temel kavramlardan biri ‘fark’ kavramıdır belki de. ‘Fark’ın bir kavram olup olmadığından başlayarak onun işaret ettiklerinin anlamı etrafında gelişen birçok düşünüş biçimi ayırt edilebilir. Sözgelimi Levinas, Deleuze, Derrida ve Lyotard gibi Fransız düşünürlerde fark kavrayışının Batı düşüncesinde oynadığı role dair birbirleriyle son kertede uyuşmayacak türden felsefelerle karşılaşırız. Bu dört düşünürün de bir şekilde etkilendiği, belki çağdaş tinsellikteki en önemli vurgulara bir şekilde müdahil olan bir düşünürdür Martin Heidegger. 
Farkın özü
Heidegger, özellikle, Varlık ve Zaman (Sein und Zeit) adlı temel çalışmasının ardından gelen çalışmalarında, farkı metafizik ve ontolojik düzeyde ele alır. Onu varlığın, düşünmenin, yaratımın ve yaratıcı düşüncenin temel ilkesine dönüştürür. Orta ve geç dönem çalışmalarında Heidegger, etik ve politik bir bağlamda düşünmekten çok, metafizik ve ontolojik bir bağlamda çözümlemeyi yeğler. Hatta Heidegger için metafizik ve ontolojik bakımdan fark, handiyse yaratım ve düşünmekle özdeş sayılabileceği için, Heidegger düşüncesinin de ana problemi olarak fark görülebilir. 
Heidegger, farkın özdeşliğin karşıtı değil, tam aksine özdeşliğin kendisinin farkın özü olarak görülebileceğini savlayarak antik Grek felsefesindeki düşünmenin Roma kültürü ve Hıristiyan teolojisi ile çağın manevi ihtiyaçlarına uyarlanmasının yol açtığını ve bir yerde modern çağdaki farkın olumsuzlanması ile varlığın unutulmuşluğunun doğurduğu problemlerin kökeni olduğunu göstermeye çalışır. Böylelikle o, farkı olumsuzlamanın bir temsili olmaktan çıkarıp olumlamanın etkin gücüne dönüştürmeye uğraşmaktadır. Varlık ve Zaman adlı eserinde varlık ve Dasein’ı özdeş kılan, handiyse varlığın Dasein merkezli bir yorumuna yönelen Heidegger’in Metafizik Nedir adlı eseriyle örneklenebilecek orta ve geç dönem çalışmalarında ise bu kez varlığın Dasein’i de aştığı, varlığın Dasein’a değil, Dasein’ın varlığa tabi olduğu bir metafiziğe yöneldiğini söyleyebiliriz. Heidegger’in felsefesi üzerine genel bir değerlendirmeye girişmeyen Sinan Kılıç, Martin Heidegger’de Metafizik Fark başlıklı kitabında onun varolanların varlığının dili olarak metafiziği nasıl kavradığını soruşturuyor. Kılıç, kitabında, Heidegger’ın varlığı mutlaklık bakımından değil farklılık bakımından irdelediğini belirtiyor. Buna göre, varolanların varlığı orada açığa çıkarılmayı bekliyor bir şekilde düşünülmez; Heidegger için varolanların varlığı şairler ve düşünürler tarafından tarihsel formda farklılaştırılarak oluşturulur. Kılıç, bu bakımdan Heidegger’in Özdeşlik ve Ayrım adlı çalışmasında farkı bir kavram olmaktan çıkartıp, onu varolanların varlığı bakımından hem varolanların hem de varlığın bir ilkesine dönüştürdüğünü tespit eder. Heidegger’in bu hamlesiyle metafiziğin geleneksel tarihinde de radikal bir değişikliğin vuku bulduğunu ifade edebiliriz; Heidegger bu hamle ile Antik Grek’ten günümüze kadar olan felsefe tarihini varlığın tarihi, varlığın ve farkın unutulmasının tarihi olarak tasvir edebilir. 
Eserinde Kılıç, Heidegger’in varlık düşüncesinin ve fark metafiziğini inşasının ayrıntılarını ortaya çıkarıyor. Bu düşünmenin klasik ve modern çağdaki felsefelerle irtibatını da araştırıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder