2 Mayıs 2019 Perşembe

Sosyoloji dünyanın gerçeğini kuşatabiliyor mu?

Modern çağda bilimlerin tasnifi meselesinde sosyolojiye biçilen coğrafi mekan genelde Batı/Avrupa diyebileceğimiz bir bilişsel mahfazadır. Bu mahfazanın zamansal/tarihsel boyutunu da ‘modernlik durumu’ ile sınırlayabiliriz. Bu bakış açısı kavramsal açıdan hem Avrupa/Batı ile ‘modernlik durumu’nu hem de sosyoloji disiplini ile söz konusu tarihsel-coğrafi belirlenimi özdeşleştirmeye yol açar.   
Bir bilimsel disiplin olarak sosyolojinin Batı-merkezli bir gelişim çizgisi izlemesi; bu bilimin temellerinde, yöntem tartışmalarında, teorik inşalarında, kavram haritalarında ve kendisine nesne olarak belirlediği temel araştırma alanlarında Batılı toplumların, olay ve olgular dizisinin ve Batılı sosyologların ağırlıklı bir yer tutması olgusuyla da kuvvetlendirilen bir söyleme geçit verir. Hali hazırdaki sosyoloji bilgilerinin/görüşlerinin, sosyoloji üretim pratiklerinin, sosyoloji teorilerinin ve en genel anlamda sosyolojiye dair tartışmaların ana nirengi noktasını belirleyen söylem onun Batılı ve modern bir bilim olduğudur. Yine sosyoloji halen ‘Batılı ve modern’ bir üslupla, içinde yeşerdiği toplumların gerçeklerinin inceleme, bu gerçekliğin oluşturduğu sorunlara ilişkin araştırma ve bilgi üretme çerçevelerinin geliştirildiği bir disiplin olarak görülür, bu çerçevede bilgi üretimine de devam eder. Oysa bilgi üretirken önceden verili, yani belirli birtakım sınırlılıklar, bağlamlar, çerçeveler, zihniyetler, anlam dünyaları ve hayat tecrübeleri, farkına asla varılamayacak kadar kuvvetlice bilgi üreten özneye sinmiş zevkler ve renklerin de olduğunu düşünmeliyiz.   
Dünya sosyolojisi
Yılda iki kez yayınlanan Sosyoloji Divanı dergisinin özel sayı konusu olarak seçtiği dünya sosyolojisi yaklaşımı, sosyolojinin Batı merkezli kavranışından, onun bütün dünyaya, toplumlara, kültürlere, inançlara, yaşam biçimlerine, insan hikayelerine, toplum tecrübelerine, edebiyatlara, söylemlere, düşüncelere ve duygulara bakması gereğine işaret ediyor. Bir bilimsel disiplin olarak sosyoloji için, sadece belli bir bölge ve tecrübenin dünyanın gerçeğini kuşatamayacağı gerçeğinden hareketle, insan ve toplum üzerine konuşmanın, söz söylemenin, insan ilişkilerinin ürettiği biçimlerin, durumların, hallerin idrakine sahip bir şekilde bütün toplumların kendi hikayelerini anlatış şekline kulak kabartması hem kendi bilgi edinme sürecine ilişkin bir refleksiyon anlamına geliyor hem de daha anlamlı bir dünyanın böylesi bir bilimsel çabayla ortaya çıkarılmasına katkı sağlıyor. 
Derginin özel sayısında Türkiye’de bugüne dek üzerine pek durulmamış dünyanın sosyolojileri doğrudan Türk sosyolojisinin dünyasına açılıyor. Afrika (Etiyopya-Togo), Avrasya (İran, Orta Asya, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya), Güneydoğu Asya (Pakistan, Bangladeş, Endonezya), Latin Amerika (Şili, Kolombiya), Ortadoğu (Arap Dünyası, Suriye, Cezayir), Uak Asya (Çin, Japonya, Tayvan, Hong Kong) gibi coğrafyaların sosyoloji dünyaları, bu coğrafyalardaki sosyolojilerin oluşum ve gelişim hikayesi, sosyoloji literatürü ve ana aktörleri dergide yer verilen makalelerin ana konuları arasında. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder