30 Mayıs 2019 Perşembe

Ben, öteki ve yabancılık eşiklerini geçitlerle aşmak

Zenofobi, Türkçeye “yabancı düşmanlığı” olarak çevrilebilecek bir kelime. Özellikle modern çağda  Yabancıyı “öteki, başkası, mülteci, sürgüni, göçmen” vb. adlandırmalar ile tanıdık. Zenofobiye konu olan özneler, yani yabancılar sürekli esvap değişmekle birlikte, oluşturulmuş bir yabancılık konumunun kimileyin dinsel, kimileyin kültürel, ırki ve hayat farklılıklarıyla nitelendirilip doldurulduğuna şahit olduk. Tarih boyunca doğal toplumsal süreçlerden kaynaklanan yabancılık olgusunun çağımızda bilhassa sistemli bir inşanın ürünü olduğunu söylemek bu yüzden mümkün. 
Zenofobiyi hukuki ve siyasi yaptırımların ötesinde, ‘yabancı’yı, ‘öteki’yi, ‘başka’yı tanıma ve onu etik düzlemde konumlayarak aşmayı öneren bir düşünüm Feyza Şule Güngör’ün kitabı. Yabancı düşmanlığının felsefi soykütüğüne ilişkin hermenötik bir araştırma çabası olarak ortaya çıkan kitabında Güngör, yersizlik/yurtsuzluğun bir varoluş biçimi haline geldiği yabancılığı anlamaya be hem bu çağdaki hem de gelecekteki muhtemel yabancılık deneyimleri için uygun bir dil geliştirmeye çalışıyor. Yabancı sorununun, paradoksal olarak yabancının deneyimlerinin ağırlaşmasıyla değil, ben’in kendi farklılığını idrak edip sınırlarını belirginleştirmesiyle başladığına dikkat çeken Güngör, kitabının ilk bölümünde yabancılığın felsefi, kültürel ve sosyal bagajlarını değerlendirip bu çağda yabancının tezahür etme şekilleri olan sürgünlük ve mültecilik konumlarını tasvir ediyor. Kitabının ikinci bölümünde insanların yabancılara karşı doğal tedirginliklerini ganimet bilerek ortaya çıkan yabancı korkusu ve düşmanlığının, yani zenofobinin nedenlerini, mantığını, felsefi, dini ve politik boyutlarını irdeliyor. Bu bölümde öne sürülen temel tez zenofobinin genelleştirilip sıradanlaştırıldığı, böylelikle yabancı üzerinden üretilen iyi ve kötü karşıtlığına dayalı olarak üretilen savaş retoriğinin gündelik hayatlarımıza dahil edildiği düşüncesi. 
Zenofobi için örnek olay olarak özellikle Avrupa ve Amerika’da son dönemlerde epey yaygınlaştırılmış İslamofobiyi seçen Güngör, yabancı düşmanlığını aşma imkanlarını soruşturuyor. Bu noktada, Spinozacı conatus (varlık çabası) ve Levinasçı ödev ötesi etikle özetleyebileceğimiz birbirine karşıt iki felsefi hatla hesaplaşmaya girişen Güngör, bir yandan yabancıyla birlikte, onu tecrit etmeden, istismar etmeden diğer yandan da ben’i benliğini ezip zedeleyecek sorumluluklar ve taahhütler altına sokmadan yaşamanın imkanlarını soruşturuyor. 
Tamamen aşılabilir mi? 
Güngör’e göre, toplumun kendini yabancıya kapatmadığı, kendi yaşam tarzını dayatmadığı, yabancının da açıklığa ve sınırlar yerine sunulan geçitlere, minnetle değil sorumlulukla karşılık verdiği bir atmosferde zenofobinin gündelik hayattan dışlanması imkansız değildir. Güngör’ün felsefi analizinin sonunda yer alan umut şu: Ben ve öteki arasındaki ilişkiyi düzenleyen ahlaki kod ve değerlerin gündelik hayat pratiklerine dökülebildiği, hukuk ve politik desteklerin gerçekleştiği bir durumda zenofobinin tamamen aşılması mümkün olmasa da en azından yabancılık eşiklerini geçitlerle aşmak potansiyel bir imkana dönüşecektir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder